27 Aralık 2012 Perşembe

Mehveş Evin'den seçtiklerim...

DÜNYANIN SONU GELDi Mi?

Mehveş Evin'in yalın, duru yazıları epeydir dikkatimi çekiyordu.

Sağduyunun önemini her geçen gün biraz daha anlıyorum.

Türkçe sözlük sağduyu için iki tanım vermiş:

1. Doğru, akla uygun yargılar verme yeteneği, °aklıselim, °hissiselim: “Bu halk çocuğunun, sağduyusu, temiz bir yüreği, yiğitliği ve hepsiyle beraber saflığı vardır.” -F. R. Atay.

2. Doğru ile yanlışı birbirinden ayırma ve doğru yargılama gücü.

Belki güçlü ve egemen oldukları için, sağ düşüncelere yakın olanlar sağduyudan daha kolay uzaklaşabiliyorlar.

Mehveş Evin'in görüşünü bilmiyorum. Bunun önemi de yok.

Doğruya, gerçeğe, haklıya yakın olmak yeter.

Sonrası kendiliğinden çözülür.

ODTÜ'de yaşananlardan sonra, bazı üniversite yönetimlerinin bile tek yanlı bakabildiğini görünce, sağduyunun değeri bir kez daha karşımda belirdi. Oysa bilimden, insandan, yaşamdan, haklıdan yana olmak, gerekirse güçlünün karşısında durabilmek bu kadar zor olmamalı.

Mehveş Evin'in yazılarına yeniden baktım.

....

ODTÜ’yü tanıyalım

İktidar değişiyor, iklim değişiyor, zaman değişiyor... Ama ODTÜ, yıllardır Türkiye’nin dünya sıralamasına girebilen bir numaralı üniversitesi olma unvanını koruyor.

NASA, 21 Aralık'ta değil kıyamet, elektrik kesintisi bile olmayacağını açıkladı. 
Yarın   21 Aralık... Bazılarına göre dünyanın, bazılarına göre bir dönemin sonu. Özel bir tarihe gerek yok: Bilim, bu gidişle dünyanın sonunu hızla getirdiğimizi zaten söylüyor
Maya takvimine göre 21 Aralık 2012, dünyanın sonuna işaret ediyor... Daha doğrusu, M.Ö. 3114’te başlayıp beş bin yıl süren dönemin sonu  gelecek.


Uludere’dekiler ‘gayrı insan’

Gayrı insanı tanımak- Recognizing the “Unpeople”... Noam Chomsky’nin The New York Times’ta yayımlanan son yazısının başlığı bu.
Prof. Chomsky yazısına, Libya’nın “sivilleri korumak” bahanesiyle NATO kuvvetlerince bombalanmasıyla başlıyor. Ve Afrika Birliği’nin “durun” çağrısı yapmasına rağmen Batı’da hiç kaale alınmadığını anlatıyor.
Şöyle devam ediyor ünlü dilbilimci: “Aslında bunda şaşıracak bir şey yok. George Orwell’in ‘tarihe girmeye uygun olmayan’ anlamında kullandığı ‘unpeople’ terimini uyarlarsak, Afrikalılar, gayrı insan.”
Chomsky, sadece Afrikalıların değil, Filistinlilerin de tipik bir “gayrı insan” olduğunu örnekleriyle anlatmış.



Haydarpaşa’ya ne olacağını bir tek biz bilmiyoruz!
Evet, Haydarpaşa artık Türkiye’nin garı olmayacak. TCDD Genel Müdürü, bir ay sonra tamamen kapatılacak Haydarpaşa’nın kaderinin yarışma projesiyle belirleneceğini anlattı.

Mimarlar Taksim isyanında
Taksim meydanı projesi, hem halktan hem de bu işin uzmanlarından büyük tepki topluyor. Mimarlar, projenin neden yanlış olduğunu ve nelerin yapılabileceğini anlattı.


Evrim teorisine karşı bir üniversite
Ancak bilim dünyası için evrim teorisini reddetmek, yerçekimi kanununu reddetmekten farksız.  Bu yüzden evrim karşıtı sempozyum düzenleyen Marmara Üniversitesi, bilimin dışındadır.

Ne fahişe ne köle
Başlık dikkat çekici değil mi? İsveç Parlamentosu’nun Sol Parti milletvekili Amineh Kakabeveh’in başkanlığını yaptığı derneğin adı bu!

Türkiye’de nükleer santral intihardır
Greenpeace Başkanı Kumi Naidoo, İstanbul ziyaretinde Milliyet’e özel röportaj verdi. Fukuşima’nın birinci yıldönümünde hem nükleer santralin tehlikelerini, hem de Türkiye’de planlanan santralleri konuştuk.


Kadınlar Günü nasıl kutlu olur?
Çok rica ediyorum. Bugün Kadınların Günü’nü kutlamayın! Bize çiçek, hediye falan da vermeyin. Tek isteğimiz var: Kadını şiddetten koruma yasa tasarısında yapılan son dakika değişikliklerinden vazgeçmeniz!

KADINA ŞİDDETTE EN KÖTÜSÜ ERKEĞİN KONTROLÜ
Prof. Evan Stark, ‘ev içi şiddet’ denilince ABD’nin önemli isimlerinden. Stark, kadına şiddettin bir özgürlük meselesi olduğuna dikkat çekiyor...


Hiçbir erkek, eşitlik istemez!
Prof. Evan Stark, kadının hem çocuk doğurup, hem her işi yaptığı sürece erkeklerin eşitlik istemeyeceğini söylüyor. Amerikalı profesör, erkeklerin neden ayrılırken şiddete başvurduğuna dair farklı bir yorum getiriyor.


Beynin değişkenliği ve aşk
Cinsel beğenilerimiz beynimize yazılı mı, yoksa sonradan mı öğreniliyor? Aşk değişkenlik gösterir mi? Norman Doidge, ‘Kendini Değiştirebilen Beyin’ kitabında geleneksel teorileri alt üst ediyor.

Hangi kadın ‘edepli’ o biliyor!
Meclis’teki ‘vajina tartışması’ üzerine CHP’li Nazlıaka, Arınç hakkında suç duyurusunda bulundu... Hem kadına, hem kadınlar arasında ayrımcılığa karşı ses çıkarılması çok önemli.



20 Aralık 2012 Perşembe

Dört Öykü: Bakteriler, Derin Devlet, Esin Perisi ve Yılın Son Günü

Aralık'ta dört yeni öykü:


Milliyet Blog:  Yılın Son Günü
"Gençliklerine, çocukluklarına gittiler. İsteyip de yapamadıkları, düşleyip de ulaşamadıkları ne varsa birer birer ortaya çıktı. Sanki ergenlikteki ilk aşklarını yeniden bulmuşlardı. İnanılmaz bir güç, duru bir temizlik onları birbirine çekiyordu."


Lalabey Paylaşım: BAKTERİYLE KONUŞAN ADAM
Olmuyordu, geçmiyordu tüm düşüncelerini aklından kovup yalnızca kendisinin olmasını isteyen bu acımasız ağrı.

“Bakın şimdi saldırıya geçiyorum, bu sizin son şansınız” dedi.


DergiSANATEsin Perisi

Selim yazdıklarını bir kez daha okudu.
"Sonunda ilhamın sırrını çözdüm. Büyük bir buluş değil belki, bilinenin bilmem kaçıncı kez tekrarı. Ama bunu anlamak, hissetmek beni mutlu etti.
Esin perisi az yetenek, bol emektir. Yeterince sabır gösterirseniz günün birinde mutlaka sizi bulur.
....
Dokuz peri. Mnemesyone ile Zeus'un kızları.
Müzlerin, esin perilerinin erdemiyle biçimlenen sanat müzelerde ölümsüzleşiyor."


SanatLog: Derin Devlet Nasıl Kurulur?
Bir derin devlet yapılanması için çalışmaya başlamadan önce yanıtlanması gereken ilk soru şuymuş: “Mevcut derin devleti dönüştürmek mi, yoksa yeni bir derin devlet kurmak mı amacımıza daha uygun?”


1 Aralık 2012 Cumartesi

Selim ile Sima: Yılın Son Günü


"Yılın Son Günü" öyküsünün tümü 31 Aralık 2012'de

http://blog.milliyet.com.tr/2000x adresinde olacak.

Önceki Öyküler İçin:

http://blog.milliyet.com.tr/tesekkur-ve--yilin-son-gunu--icin-bir-randevu/Blog/?BlogNo=384210


Yılın Son Günü Ön Okuma:


Selim ile Sima: Yılın Son Günü

"İki beden evrenin en uyumlu ve inanılmaz sonatını çalmak üzere bir araya gelmiş, yaşamın en anlamlı müziğinin ezgilerini ateşlemişlerdi. Gözleri birbirinin içinde eriyor, bedenleri tek bir beden olup sonsuzluğa ulaşmak istiyordu."



"Sima akşamları genellikle aynı bara gidiyor, bir masaya yerleşip o günkü durumuna uygun tek bir içki söylüyordu. Özgün güzelliği, özenle seçtiği giysileri, ölçülü makyajı, anlamlı çekiciliği gelen herkesin dikkatini çekmesine neden oluyordu. Kimi yapışkan kaba bakışlarla adeta soyuyor, kimi uzaktan gizlice süzüyordu."

"Sima'nın ilgisini çekip onun masasına oturabilmek kolay olmadığı gibi ucuz da değildi. Birer kadeh içerek yarım saatlik bir sohbetten fazlasını alabilmek ise hem çok zor, hem de epey pahalıydı."

"Sevebileceği, değer verdiği birisinin varlığı yaşamına yeni anlamlar katabilirdi. Ama bu yola dönmek çok tehlikeli de olabilirdi. Ayrı yaşarken pusuya yatan sorunlar bir araya geldiklerinde içlerini kemirip onları geçmişlerini özler hale getirebilirdi."

"Yılın son gününün kalabalığı, coşkusu,  geleceği sanılan değişim, insanların hiç değilse bir gece rahatlamak için harcadıkları çabalar, gençlerdeki umut, yaşamın kaygılarına kapılmışlardaki bıkkın telaş, yaşlılardaki yorgunluk ve geçmişe özlem kalabalığın gözlerinde hissediliyordu."

"Sima'ya en acı gelen piyango bileti ve yılbaşı süsleriyle oyunlarını satanları görmekti. Bu sahte mutlulukta büyük bir acı gizliydi. Kan kanserine yakalanmış bir çocuğun doğum günündeki umutsuz mutlu olma ve neşeli olma çabası, tüm kahkahalara, güzel sözlere karşın gözlerdeki acının silinememesi gibi."

"Sima dikkatli bir biçimde oturdu. Elbisesinin eteği oldukça kısaydı ama çok şık ve özel görünüyordu. Duruşunun farklı bir mesaj vermemesi, değerini yansıtması gerekiyordu."

"Kapıda Sima'yı bile sarsan biri belirdi. Güzel ve düzgün hatları yoktu. Yine de çok yakışıklı ve çekiciydi. Yüzünde güçlü bir sertlik, gözlerindeyse anlamlı, sevecen bir yumuşaklık vardı."

"Böyle güzel bir hanım mutlaka eşini bekliyordur ama şansımı denemeden edemeyeceğim. Ben Aykan, gecenin ilk kadehini birlikte içebilir miyiz?"




"Selim yalnızlığın acısını hissetti. Böyle günlerde büyüyordu sıkıntıları. Normalde bir arkadaşına, Metin'e ya da Can'a gitmeyi düşünürdü ama Sima'yla görüşme umuduyla önceden bir ayarlama yapmamıştı. Onlardan da bir ses çıkmamıştı."

"Sima sessizce, hıçkırıklarını bastırarak ağlıyordu. Selim ne yapacağını bilemedi."

"Aykan'ın ilk anda çekici görünen güvenli duruşu ilk kadeh bittiğinde Sima'yı biraz rahatsız etmeye başlamıştı ama üzerinde durmamıştı. Sonuçta ölçülü ve saygılı davranıyor, Sima'nın rahat etmesini sağlamaya çalışıyordu. Eve gitmeyi de biraz fazla erken önerdi ama bu da önemli bir sorun değildi. Zamanı sınırlı olduğu için acele ediyor olabilirdi. Kapıdan girer girmez adamın konuşması ve davranışları değişti."

""Güzel ve vahşi kısrakları severim. Onlara eyer takmayı, boyunlarına yular geçirmeyi, üstüne binmeme izin vermeyeceksen seni yakalayıp bağlamayı bilirim ben!"

"Sima Selim'in kollarında kaybolmak istedi. Sokuldu. Selim'in kolları bedenini sardı, elleri küçük tatlı okşayışlarla onu selamladı. Küçük kıpırtılarla birbirlerini aramaya başladılar."

"Gençliklerine, çocukluklarına gittiler. İsteyip de yapamadıkları, düşleyip de ulaşamadıkları ne varsa birer birer ortaya çıktı. Sanki ergenlikteki ilk aşklarını yeniden bulmuşlardı. İnanılmaz bir güç, duru bir temizlik onları birbirine çekiyordu."

"Dokunuşları olağanüstü bir etkiyle bir sıcaklığa dönüşüyor, bedenlerinin her noktasında dolaşıyordu. Kıpırtıları fısıltılı, uzun bir söyleşiye dönüşmüştü. Selim'in gerilen bedeni yumuşak bir sertlikle, Sima'nın gevşeyen kaygıları tatlı, ılık bir kayganlıkla soluk alıyor, karşıdakini bulmaya, ona ulaşmaya çalışıyordu. Gecikmiş bir arayışın ilk buluşmasıydı bu. İçlerindeki çocuklar özledikleri kadın ve erkekle buluşuyor, yaşamlarının en anlamlı anlarından birisini yıllar sonra içten bir güzellikle yaşamış oluyorlardı."


11 Ekim 2012 Perşembe

"Yakın Onları! Yasak Kitaplardan Uyarlanmış 15 Önemli Film"


ABD'de Ulusal Yasak Kitap Haftası'ymış.

Aşağıdaki sitede herhangi bir sıra gözetmeden sansürlenmiş, karşı çıkılmış, yasaklanmış, hatta yakılmış kitaplara dayalı filmlerden seçilen 15 örnek listelenmiş.

Gazap Üzümleri ve Lolita gibi anlaşılır olanlar da, Rüzgar Gibi Geçti ve Harry Potter gibi pek umulmadık olanlar da var.

Bizde bir liste yapılsa on beş az mı olur?



1 Ekim 2012 Pazartesi

Bonnie ve Clyde'ın Silahları



Bunalım döneminin ünlü soyguncuları Bonnie Parker ve Clyde Barrow 1934'te öldürüldükleri sırada üzerlerinde bulunan iki tabanca Pazar günü bir açık artırmada 504.000 dolara satılmış.

Bir bantla Bonnie'nin bacağının üst bölümüne içten tutturulmuş olarak bulunmuş küçük silahın değeri 264.000 dolar olmuş.

Açık artırma yetkililerinin bulduğu bir dokümanda silahı bu şekilde saklamasının nedeni "O günlerde centilmen hiçbir polis memurunun silahı saklamış olduğu bölgede bir kadının üzerini aramayacak olması ve pek az kadın polis bulunması" olarak belirtilmiş.

Belirlenen ilk değer 150.000 ve 200.0000 dolar arasındaymış.

Clyde'ın kemerinde bulunan ve yine aynı değerle açık artırmaya çıkarılan tabancaysa 240.000 dolara alıcı bulmuş.

23 yaşında ölen Bonnie'ye ve 25 yaşında ölen Clyde'a ait silahlar'ı kimliğinin gizli kalmasını isteyen Texas'lı bir koleksiyoncu almış.

Bonnie ve Clyde'ın öyküsü, Warren Beatty ve Faye Dunaway'in oynadığı 1967 yapımı bir Arthur Penn filmine de konu olmuştu.

http://usnews.nbcnews.com/_news/2012/09/30/14162079-bonnie-and-clyde-guns-sell-for-504000?lite

28 Eylül 2012 Cuma

Kasabanın Kurtuluşu: Grinin Elli Tonu




Grinin Elli Tonu kitaplarının çok satması ABD'deki East Millinocket kasabasına ekonomik bir canlılık getirmiş. Bir zamanlar "kağıdın yarattığı kasaba" diye adlandırılan bölge bir süredir zor günler geçiriyormuş. Kitabın yayıncısı üçlemeye artan talebi karşılayabilmek için burada yeniden açılan fabrikayı basım yerleri arasına katmış.  Böylece fabrikada yoğun bir üretim başlamış, daha önce işini kaybedenlere bir iş kapısı açılmış.

Sanatla ekonominin ilişkisi tüketim arttıkça farklı boyutlara taşınıyor sanki. Çok satan kitaplar için kullanılan kağıdı ve tonlarca ağacı düşününce çevre boyutunu da unutmamak gerek.

Program yapımcısı söyleşiye karşıdakinin kitabı okuyup okumadığını sorarak başlıyor. Adam gülüyor, kendisinin okumadığını ama karısının okuduğunu söylüyor. "Bu soruyu sormayacağınızı söylemiştiniz" diye itiraz ediyor. Yapımcı "Yalan söyledim" deyip gülüyor.

25 Eylül 2012 Salı

Cinsellik yaşamı tüketiyor mu?



Haremağaları daha çok yaşıyormuş.

Kore'de sarayda haremağaları üzerinde yapılan bir çalışmada testisleri alınan erkeklerin daha uzun yaşadığı belirlenmiş.

Çosun hanedanındaki saray halkına bakan araştırmacılar  haremağalarının ortalama 70 yıl yaşadığını belirlemişler, benzer sosyo-ekonomik durumdaki "dokunulmamış" erkeklerden 14 ile 19 yıl arası daha fazla.

Çalışmadaki 81 haremağasının üçü 100 yıl veya daha fazla yaşamış. Günümüz gelişmiş toplumlarındakinin 130 katıymış bu oran.

1392 ile 1910 arasında süren hanedanlıkta erkek çocuklar haremağası olarak hizmet edebilmek ya da saraydaki ayrıcalıklı yaşama erişebilmek için hadım edilmeyi seçebiliyorlarmış.

Çalışma "Current Biology" dergisinde yayınlanmış.

Cinsellik yaşamı tüketiyor mu?

Belki. Yaşam yavaşladıkça ömrün uzayacağına kuşku yok.

Ama hızımız çok düştüğünde durmuş olmaz mıyız?

Hiçbir yere gidemiyorsak, yalnızca durup bekliyorsak, yalnızca soluk alıp veriyor, yiyip içiyoruz diye...

Yine de yaşıyor olur muyuz?

http://vitals.nbcnews.com/_news/2012/09/24/14070451-upside-to-castration-eunuchs-lived-longer-study-finds?lite


21 Eylül 2012 Cuma

Obama Kızları

Video

Best of Obama Girl : Crush On Obama

ABD'de seçim rüzgarlarının esmeye başladığı bir zamanda bu video gözüme çarptı. Sanırım Obama Kızları videolarından seçmeler.

Dünyayı değiştiren şarkı!

Bu video  Newsweek'te on yılın en önemli on olayı arasında ve Webby'de tüm zamanların en üst İnternet anı olarak nitelendirilmiş.

Dünya değişti mi, ya da nasıl değişti bilmiyorum ama Obama Kızı videoları 120 milyondan fazla izlenmiş.

20 Eylül 2012 Perşembe

Pişmanlar Yarışıyor

"Dinimi seçiyorum!"

Bir eğlence ve oyun sitesinde tuhaf ve belki tehlikeli olabilecek bir yarışmadan söz edildiğini gördüm.

"Pişmanlar Yarışıyor" adıyla yapılan yeni bir yarışmada konu dinmiş. Budist bir keşiş, Yahudi bir haham, Ortodoks bir rahip ve Müslüman bir imam 10 ateist yarışmacıyı konuk ediyormuş.

Her bölümde dört dindar adamın olabildiğince çok ateisti kendi dinini kabule ikna etmesi gerekiyormuş.

 Sitede bunun biraz tuhaf bir "Cumartesi Gecesi" gösterisine benzese de gerçek olduğunu yazıyor.

Dört dindar yarışmacının kazandıkları kişiler için, onları yanlarına almış olmanın dışında, verilen bir ödül yokmuş.

Ama bir ateist inançlı olmayı seçerse yeni inancının kutsal topraklarına ücretsiz bir gezi kazanıyormuş. Tibet'e, Kudüs'e, Vatikan'a ya da Mekke'ye.

Günümüzde pazar ekonomisinin getirdiklerinden arınmış gerçek bir inanca erişmek ve onu koruyabilmek kolay görünmüyor. İletişimin getirdiği özgürlük gerçekten başka insanlara ve düşüncelere saygının gereklerine uyarak kullanılıyor mu? Kaçınılmaz olarak yapılan yanlışlara doğru ve ölçülü tepkiler verilerek daha iyinin yolları aranıyor mu?

Sanırım inançlara saygılı olabilmek için önce insana saygı duymayı öğrenmek gerek.

http://www.mandatory.com/2012/09/19/the-weirdest-game-shows-from-around-the-world/?icid=maing-grid7%7Cmain5%7Cdl26%7Csec1_lnk3%26pLid%3D207638#photo=2

11 Eylül 2012 Salı

Lalabey Paylaşım, Dergi Sanat, Sanatlog; Teşekkürler Yeni Dostlarım...

On yıl önce bir gün bilgisayarımda şöyle bir not göreceğimi bilsem ne düşünürdüm bilmiyorum:

Duygu Özlem Demir, sizin Duvarınızda bir şey paylaştı
"MEHMET ARAT KALEMİNDEN|”ÜÇ ÖĞÜN SEVGİ”

http://paylasim.lalabey.com.tr/?p=5924"

Ama işte dün bu mesajla sevindim. Duygu Özlem Demir'in hiç görmediğim, belki hiçbir zaman karşılaşmayacağım dostlarımdan biri olduğunu söyleyebilirim.

Onun çağrısıyla bir süredir Lalabey Paylaşım için yazıyorum. Sonra yine yeni dostlarımdan Nilgün Altan'dan Dergi Sanat ve Hakan Bilge'den Sanatlog için birer çağrı aldım.

Yazmak ve hele paylaşabilmek çok güzel. Keşke yaşamı ve dünyayı anlatabilmek için daha çok zaman bulabilsek.

Dün benim için iki sevindirici haber daha vardı.

Masumiyet Müzesi'nde Olmayan Bir Bavul - Mehmet Arat


http://www.dergisanat.com/wordpress/masumiyet-muzesinde-olmayan-bir-bavul-mehmet-arat-201209.html



Hakan Bilge10 Eylül 18:45
Belle de Jour: Gündüz Güzelinin Gece Düşleri | SanatLog
www.sanatlog.com

Sinemayla yeni tanıştığım, izlediklerimin ne yönetmenlerini ne de oyuncularını seçme lüksümün olmadı...

Dışarıdan bakınca belki kolay görünebilir, ama yayıncılığın, hele İnternet ortamında ne kadar zor olduğunu, ne çok çaba istediğini biliyorum.

Bu yüzden Duygu Özlem Demir'e, Nilgün Altan'a, Hakan Bilge'ye; Lalabey Paylaşım, Dergi Sanat ve Sanatlog'da emeği olan herkese teşekkür etmek istedim.

Daha güzel bir dünya için katkıda bulunanan en küçük damla bile çok değerli olabilir.

Teşekkürler yeni dostlarım.

6 Eylül 2012 Perşembe

Genlerin Ötesi


DNA, Yaşamın Molekülü  (1)



Biyolojide bir devrim oluyormuş. (2)

Dev büyüklükteki yeni bir proje genlerle ilgili anlayışımızı yeniden yazıyormuş.

Yalnızca hastalıkların nedenleri ya da gözlerin belirli bir renkte olmasını neyin sağladığı değilmiş araştırılan, bizi neyin insan yaptığı da aranıyormuş.

DNA şeritleri, genler bedenin çalışmasını sağlayanların yalnızca küçük bir bölümüymüş. Daha önemlisi genlerinin arasında bulunup önceleri kalitesiz DNA denerek önemsenmeyen parçalarmış. Kontrolu asıl sağlayan bunlarmış.

Bilim insanları 2003'te İnsan Genomu Projesi'ni tamamladıklarında umduklarını bulamamış olduklarını biliyorlarmış. İnsanda yalnızca 22 000 gen olmasını şaşkınlıkla karşılamışlar.

İşin sonraki aşaması DNA Elemanları Ansiklopedisi olarak adlandırılmış. Bu sistem hiç de basit değilmiş. İnsan genlerini karmaşık ve ince biçimlerde açıp kapatarak onları kontrol eden 40 milyon anahtar varmış.

İnsanın kendisini ve doğayı anlamak için duyduğu karşı konulmaz merak genlerinde mi var acaba? Yoksa dünyaya hükmetme ve ölümsüz olma isteğinde mi?

1. Human Genome Project - what is and information

2. Beyond Our Genes


4 Eylül 2012 Salı

Mafia Babalarından Kokain Analarına



"Kokainin Anası" olarak bilinen 69 yaşındaki Griselda Blanco Medellin'de bir suikastçi tarafından öldürülmüş.

Uyuşturucu trafiği ve üç cinayet nedeniyle yirmi yılını hapiste geçiren Blanco'nun kurbanlarından birisi 1982'de Miami'de öldürdüğü iki yaşında bir çocukmuş.

Sözün bittiği an.

Çarklar dönüyor, yaşamlar acımasızca öğütülüyor.

"Baba" filminde emekli olduktan sonra torunuyla oynayan Corleone'de yine de insanca bir yan var mıydı? Uyuşturucu işine girmemek için direnmişti.

Doğa çok güzel, peki ya insan?

'Godmother of Cocaine,' Griselda Blanco, gunned down in Medellin, Colombia


3 Eylül 2012 Pazartesi

Martı uçak kazası geçirmiş...



"Eğer birini seviyorsanız onu serbest bırakın. Geri gelirlerse sizindirler, gelmezlerse zaten hiçbir zaman olmamışlardır."

Sanırım hemen herkesçe bilinen "Martı" kısa romanının yazarı Richard Bach bir kaza geçirmiş.

Cuma günü tek motorlu küçük uçağıyla yaşamış olayı, başından yaralanmış, omzu kırılmış. Seattle'da bir hastaneye kaldırılmış. Durumu ciddiymiş. Oğlu James Bach yine de kayda değer gelişmeler sağladığını söylemiş.

İçinde yaşadığı sürünün sıradanlığının üzerine yükselmek isteyen Jonathan Livingston Seagull'ın öyküsü okuyanlarca hep ilginç ve anlamlı bulunmuştur.

Sanırım yükseklerde uçmak isteyenler bu yürekli martıyı ve yaratıcısını unutmayacaklardır.


24 Ağustos 2012 Cuma

Dövmeler, Riskler ve Yaşam



Dövmelerde mürekkepte bulunan damıtılmış su enfeksiyon yapabiliyormuş.

Kolay akla gelecek bir durum değil ama kırktan fazla kişi, işlemlerini lisanslı dövme sanatçılarında steril yöntemlerle yaptırdıkları halde bu sorunu yaşamış.

ABD'de dövmeyi deneyenlerin oranı % 21 kadarmış. Bu yüzden epey kişinin etkilenebileceği sanılıyormuş.

Yaşamın her alanında riskler var. En büyüğü de küçük bir noktayken başlayan ve er geç buluşulacak ölüm tehlikesi.

Dövme yaptıranlar buna verdikleri önemden dolayı riskleri bilerek mi karar alıyorlar, yoksa yalnızca tenlerine çizdirerek istedikleri zaman silebilecekleri basit bir resim olarak mı görüyorlar?

Bilmiyorum. Ama sanırım riskli işlemlerin denetlenmesi toplumun, bunlardan kendini korumak da bireyin sorumluluğu olmalı.

İnsanın bedenindeki resimlere bakışı ilkel kabilelerde ve çağdaş toplumda farklılıklar taşısa da ortak bir yan olabilir.

Bulduğu anlamı ve olmayı umduğu kendini anlatan ölümsüz bir simge arayışı.

Infected tattoos linked to distilled water in ink

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Güneşin Geleceği

Yaşamının sonuna yaklaşmış bir yıldız, kendi gezegenlerinden birini yutarken yakalanmış.

Bilim insanlarına göre günün birinde, bizim güneşimiz ölürken dünyada da yaşanabilecek bir senaryoymuş.

Milyarlarca yıl sonra!

Demek ki henüz dünyayı tüketip birbirimizi yemek için fazlasıyla zaman var. En azından güneş bu işe şimdilik karışmayacak gibi görünüyor.

Yıldızların Geleceği
Giant dying star caught devouring alien planet

Image: Red giant
An artist's impression shows a red giant engulfing a Jupiter-type planet as it expands.

A swollen star near the end if its life has been caught devouring one of its own planets — a scenario that could one day be replayed on Earth when our own sun dies in billions of years, scientists say.

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Yunusların Karmaşık Matematiği

Yapılan yeni bir çalışmaya göre yunuslar avlanırken doğrusal olmayan karmaşık denklemler kullanarak matematikte sanıldığından çok daha becerikli olabilirlermiş.

Matematikle aram genelde iyiydi. Ama yaşamın karmaşıklığını sevmediğim gibi, çözümsüzlüklere odaklanan ileri yöntemlerden de pek hoşlanmadım.

Denizde büyük bir keyifle dolaşan yunusların karmaşık denklemleri avlanırken nasıl kullanacaklarını pek bilemiyorum.

Sanırım denizden ve yaşamdan çok uzaklaşmazlar gene de, bu özelliklerini doğal bir parçaları olarak görürler, kendilerini ve dünyayı hırslarıyla daha hızlı değiştirme saplantısına kapılmazlar.

Dolphins appear to do nonlinear mathematics

İlk Not

Benim için yeni bir deneme.

Yaşama yetişmek her geçen gün biraz daha zorlaşıyor.

Işığın hızına erişmek çok zor. Geçilemeyeceği söyleniyordu ama şimdi belki geçilebilir diyenler var. Bunun doğru olmadığını düşünenler de.

Duyduklarımın, gördüklerimin, okuduklarımın inanılmaz bir hızla kaybolduğunu görünce hiç değilse küçük notlarımı anında buraya kaydetmek istedim.

Niçin, kimin için, bir anlamı olur mu?

Bilmiyorum.

Belki yalnız kendim için, hızla savrulup giden bilgi ve düşünce kırıntılarından hiç değilse birkaçı burada kalsın, ilerde nerelerden geçtiğime dönüp bakabileyim diye.

İşte böyle başlıyorum bir düzeni, bir amacı olmayan notlarıma.