18 Ocak 2020 Cumartesi

Yeni Dünyalarda Yaşam


11 Eylül'de bir ülkenin ve bir dünyanın bir kentinde yatıp uyuduğum ve 12 Eylül'de bir başka ülkede ve dünyada uyandığım gece, günün birinde dünyanın ve insanlığın tarihinin önemli bir bölümüne bir bireyin gözleriyle bakacak bir kitap yazma düşüncesine ulaşacağımı ve bu umutsuz görünen çabanın sonunda uzun bir çalışmaya dönüşerek 2000+X adını alacağını bilmiyordum. Aslında o gece, İsa'nın doğumunda bile yaşanmamış bir değişime tanık olmuştum. Bir gecede her şey değişmişti. O yıl üniversiteyi bitirmiştim ve Ankara'dan İstanbul'a gitmeye hazırlanıyordum. Gidememiştim. Bir milat galiba 1980'de olmadığı gibi 1 Ocak 2000'de de olmadı ama beklenmedik ve akıl almaz gelişmeler başlatacak görünür veya gizli olayların bir gecede veya bir günde oluverdiği çok görüldü, düşünüldü ve tartışıldı. İki bin yılından sonraki küçük büyük iyi kötü sürprizlerin ilki Stanley Kubrick'in ünlü filmine adını veren yılda geldi. 11 Eylül 2001'de dünya, Türkiye'nin 24 Ocak 1980'de girdiğinden çok daha büyük bir değişim sürecine girdi.

1980 öncesinde kuzey ve güney, doğu ve batı, sol ve sağ, yukarı ve aşağı olarak kutuplaşmış bir dünyada yaşıyordum. Daha sonraki yıllarda, soğuk savaş döneminin bittiği ve yeni bir dünya düzeninin kurulduğu öne sürüldükten sonra bile bu kutuplaşma azalmadı. 1980 öncesinde insanın politik seçimlerinin yaşamını ve dünyanın geleceğini belirlediğini düşünürdüm. 2020 yılına geldiğimizdeyse; yirmi birinci yüzyılda insanlık ve dünya için, yaşam ve gelecek için yapılabilecek en büyük iyiliğin politika denen saçmalıktan kurtulmak olduğunu düşünüyorum. Kitlelerin yoksulluğundan ve cahilliğinden yararlanarak büyük çıkarlar sağlamak için oynanan bu tuhaf oyunlar yirmi birinci yüzyıla uymuyor. Dünya kaynaklarını gezegendeki yaşamın geleceğine en az zarar verecek ve herkesin daha iyi yaşamasını sağlayabilecek şekilde kullanmak artık mümkün olabilir. Bunun için küresel boyutta büyük kaynakları dengesizliklerin sürmesini sağlayacak barajlar ve göstermelik seçimler yapmak için kullanmaya gerek yok. Ekonomileri geliştirmek için toplumların geniş kesimlerini daha da yoksullaştırmaya gerek yok. Politik güç sağlama oyunlarıyla iç ve dış, bölgesel ve küresel çatışmaları, hatta sürekli ve küresel savaşları göze alarak kumarlar oynamaya gerek yok. Bir an durup nereden başlayarak nereye geldiğimizi düşünmek, sonra daha önce bildiğimiz her şeyi unutarak artık herkesle ışık hızında konuşabildiğimiz bu dünyada yaşamı nasıl sürdürebileceğimizi araştırmak yeter. Dünya devletleri ve liderleri bunu yapmak istemeyebilirler. Politik ve toplumsal yapılar henüz buna hazır olmayabilirler. Ama ekonomik göstergeler artık küresel alarmları düzenli olarak veriyor. Yalnızca kendi gemilerinin değil, dünyada yaşamın sürebilmesi için gerekli tüm gemilerin de yürümesi gerektiğini bilen bütün kaptanların bunu dikkate almasında ve gerçekten yeni yöntemler ve yaşama biçimleri bulabilmek için birbirleriyle görüşmesinde yarar var. Yeni dünyanın ekonomisinin sağlıklı çalışması ve toplumların iyileşmesi için, yeni bir politika anlayışında uzlaşılması gerekiyor. Bilinen yaklaşımlar ve bunlara göre kurulmuş yapılar yeterli görünmüyor. Sol ve sağ düşünce karşıtlıklarına, doğu ve batı inanç farklılıklarına dayanan eski tanımlar çözüm getirmiyor.

Yeni dünya politikası, belki de ancak basitleştirilmiş bir sol ve sağ dengesi üzerinde kurularak sağlıklı gelişebilir. Bir doğru parçasının merkezini tam olarak bulmak mümkün değildir. Solda sosyal devletin sağdaysa serbest ekonominin olduğu yaklaşımıyla; bunların yakın dengesini savunanlar merkez sol ve merkez sağ, sosyal devlete ya da serbest ekonomiye daha fazla ağırlık verilmesi gerektiğini savunanlarsa sol ve sağ olarak adlandırılabilir. Günümüzün politik düşüncelerinde ve yapılarında etnik ve din temelli ayrılıkların hâlâ belirleyici olması çağa uymuyor, konuşarak birbirimizi anlamamızı ve ışık hızında iletişim kurabildiğimiz bu yeni dönemin olanaklarından yararlanabilmemizi engelliyor. Kişisel olarak bir politik yaklaşımım olacaksa, bunun "bu dört ana bileşenin kendilerini ve birbirlerini tanıyarak birlikte düzelip gelişebilecekleri bir sistemin kurulması gerektiği" olduğunu, benimse 2020 yılının bu ilk günlerinde dördüne de eşit uzaklıkta olduğumu söyleyebilirim. Birbirimizle konuşabilmenin ve birbirimizi anlamanın yollarını bulamazsak, bir geleceğimiz olamaz. İki kişi olup bir evde de yaşasak, yirmi kişi olup küçük bir dernek de kursak, iki yüz milyon ya da iki milyar da olsak durum değişmez. Birbirimizle konuşabilmenin ve birbirimizi anlamanın yollarını bulamazsak, bir geleceğimiz olamaz.

Evrenin bir yerlerindeki başka dünyalarda yaşam olabileceği düşünülüyor. Bunun ne kadar gerçek olduğunu bilmiyorum. Ama yaşadığımız dünyayı daha iyi bir yer yapamazsak, bulunacak yeni dünyalardaki yaşamın bizim için bir anlamı olacağını hiç sanmıyorum.

2000+X "Uzun Bir Arayışın Kısa Öyküsü", Kitap

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder