3 Nisan 2020 Cuma

Uykusuz Bir Çağ


İki binden yirmi yıl sonra bir derginin tuhaf kapağı dikkatimi çekti.  Yaşamaya ve gülmeye uzun süredir ne kadar uzak olduğumu düşündüm. Ne yazık ki kapak çok acı bir geleceksizliği anlatıyordu ve aslında gülünebilecek hiçbir yanı yoktu. Öne eğilmiş, yüzü belirsiz iri bir adam "Büyüyünce ne olacaksın bakalım?" diye soruyordu. Yuvarlak kafasından kim olduğu anlaşılmayan kollarını yana sarkıtmış küçücük bir çocuğun balonundaysa "Böyle giderse ya şehit ya mülteci" yazıyordu. Yine de elimde olmadan gülümsedim. Bir umut vardı çocuğun görünmeyen yüzünde ve sessizce "Başka bir yolunu bulacağım ben" diyordu. Uykusuz günlerin ve gecelerin ürünü olduğu belli olan bir derginin altı yüz elli üçüncü bölümüyle böyle tanıştım. O sırada kara Korona bulutları dünyaya henüz çok yayılmamıştı ama her yerde bir karanlık olduğu da sezilebiliyordu. "Önemli olan geceyi sabahın mutlaka geleceğini unutmadan yaşayabilmek olmalı" diye düşündüm.

Gülmeyi bilen ve yaşamı seven insanların içlerindeki neşeyi daha çok duyurabilmeleri dileğiyle.

https://www.facebook.com/UykusuzResmi/
https://twitter.com/UykusuzDergi
https://www.instagram.com/uykusuzdergisi/
https://www.uykusuzdukkan.com.tr/

2 Nisan 2020 Perşembe

Ecinniler Yirmi Birinci Yüzyılda


İki bin yılından yirmi yıl sonra, yeni bir dergi çıkmış Türkiye'de. Adını on dokuzuncu yüzyıl Rusya'sının bir yazarının bir kitabından alan.
Ecinniler Dergi 10 Aralık 2019'da profil resmini güncellemiş. Bu durumu Naile Dire, Sevgi Can Yağcı Aksel, Mine Güleşken Aslan ve dört başka kişi beğenmiş.
Dergiyi ve yaşamın güzelliklerini arayıp bulup okuyup seven insanların çığ gibi büyümesi dileğiyle.
Ecinniler, Ocak-Şubat 2020, Sayı: 1
https://www.facebook.com/ecinnilerdergi/photos/a.102512607914330/102515401247384/?type=3&theater 




"Ecinniler 1. sayısıyla yarın İstanbul, önümüzdeki hafta diğer illerimizde raflarda! Satış noktaları ve Shopier'e ilişkin bilgiler için takipte kalınız!"
"Yayın Kurulu: Çağla Çinili, Gökhan Arslan, Tunca Çaylant"
"Tasarım: Yavuz Türk"
Bir sunuşla yayın yaşamına başlamış Ecinniler dergisi. "Her insan ilkokula başladığı zamanı hatırlar. Bir de Dostoyevski'yi ilk okuduğu zamanı." Bu sözün Borges'e ait olduğu söylenmiş. Gogol'ün ve Franz Kafka'nın, Ecinniler romanına şiirinin adını gönderen Puşkin'in adları anılmış. Bir soru takıldı aklıma. "İlkokula hiç başlamamış ya da başladığını unutmuş, Borges'le Dostoyevski'nin adlarını bile duymamış kaç kişi kalmış olabilir; yirmi birinci yüzyılın bu yirminci yılında?"
https://www.facebook.com/ecinnilerdergi/photos/a.103669594465298/119388396226751/?type=3&theater
https://www.facebook.com/ecinnilerdergi/



21. yüzyılın 20. yılında yayına başlayan bir derginin İnternet'le gelenleri ve gidenleri sorgulaması ve dosyayı Semih Gümüş'le yapılmış bir söyleşiyle açması şaşırtıcı olmasa gerek.

Dosya: Edebiyatın İnternetle İmtihanı


Semih Gümüş'le Söyleşi | Çağla Çinili

Çağla Çinili konuya "Notos gibi basılı bir dergi varken" "Oggito fikri nasıl ortaya çıktı?" sorusuyla girmiş. "Oggito, Notos'tan tamamıyla bağımsız, kendi amaçları ve olanaklarıyla var olmaya çalışan bir içerik sitesi" imiş. Gümüş; dijital dergilerin zorluklarından ve K24 gibi iyi bir örnek olduğu halde istediği gibi bir dijital dergiye rastlamadığını, "100 yıl sonra da okunacak nitelikte içeriklerin bir arada toplandığı ve zamanla adeta büyük bir bilgi bankasına bir içerik sitesinin hayalini" kurmuş olduğunu söylemiş. Oggito ismi uydurmaymış ama bende Cogito gibi "cognition" çağrışımı yaptı. Doğumla ölüm arasında herkesin kendi gerçeğini aradığı bir dünyada bilebilmek ve unutabilmek gerçekten çok önemli. Tureng'e göre "cognition", "bilme yetisi", "bilişsellik", "idrak", "bilme", "kavrama" ve "bilgi" gibi anlamlara geliyormuş.

"21. yüzyılın yükselen sesi" denilen öykü artık "basılı dergilerde ya da internette en çok okunan tür" olmuş. Oggito.com'da da her gün bir öykü yayımlanıyormuş ve 1000'den çok öyküye ulaşılmış. Notos Kitap, e-kitap hazırlayan ilk yayınevlerindenmiş. Semih Gümüş, basılı bir kitabın estetik bir nesne olduğunu, dijital kitabınsa böyle olmadığını düşünüyormuş. Elektronik kitaplar için hazırlanmış "exlibris" örnekleri olup olmadığını merak ettim.

Çağla Çinili, Semih Gümüş'e "kitap ve yazı atölyelerinde göze çarpan" artışla ilgili düşüncesini sormuş; "büyük bir yararı olduğunu düşünüyorum" yanıtını almış. Çalışma "karşılıklı konuşmaya, tartışmaya, anlamaya ve yorumlamaya dayalı" imiş. Bu çalışmayı online yapmak kolay değilmiş ama İstanbul dışındaki şehirlerden gelen istekler üzerine "Notos Yaratıcı Yazarlık Atölyesi" bir buçuk yıl önce online yapılmaya başlanmış.

http://notoskitap.com/semih-gumus/
http://notoskitap.com/notos/
http://notoskitap.com/kitap/

https://oggito.com/yazarlar/semih-gumus/4
https://oggito.com/yazarlar/oggito-yazarlari
https://oggito.com/

Dijital Çağda Edebiyat | İrem Uzunhasanoğlu

İrem Uzunhasanoğlu, Shakespeare, Dante ve John Milton'dan Black Mirror dizisine; Max Brod, Kafka, Emily Dickinson, James Joyce ve eşi Nora'ya, Murat Gülsoy ve Leyla Erbil'e, Göbeklitepe ve Luvr Müzesi'ne, Floransa ve Japonya'ya, Freud'e, Amerika ve Kanada'ya, Trump ve Margaret Atwood'a, The Guardian ve New York Times'a, aşk mektuplarına ve e-kitap ve e-postalara, Ahmet Arif'ten ve öğretmenlik yaptığı okuldan  kurdukları Mevzu Edebiyat isimli siteye uzanarak "hâla bir kitaba dokunarak, altını çizerek okumayı seven" kuşaktan olduğu halde "dönüşümün şart olduğunu" kabul ettiğini söylemiş. Nasıl bir dönüşüm olacağını henüz bilmiyoruz ama insanın büyük sınavı, ışık hızında tüketirken doğayı ve yaşamı koruyabilmenin ya da yavaşlamanın bir yolunu bulmak olabilir mi?

Ekran Çağı, Internet ve Şiir | Enver Topaloğlu

Enver Topaloğlu, Mustafa Arslantunalı'nın Teknopolis kitabının nelerden bahsettiğinden, Kasparov'la satranç oynayan bilgisayardan ve bilgisayara şiir yazdırma denemelerinden, "Her ayın son cumartesi günü internet üzerinden ücretsiz dağıtılan şiir dergisi Cumartesi'den söz etmiş.

Teknoloji ve Sınırları Aşan Edebiyat | Gülçin Tuğba Nurdan

Gülçin Tuğba Nurdan, Latife Tekin'in "Her şey alt üst olurken edebiyat yerinde duramazdı" sözünü aktarmış. Ayrı ve bitişik yazılan sözcükler, zaman zaman benim de kafamı karıştırıyor. Dil Derneği'nin yazım kılavuzuna baktım. Teknoloji ve küreselleşmeyle artık sınırları hiç tanımayan sözcükleri düşünerek biraz daha altüst oldum. Nerede olduğumuzu anlamakta, elektronik kitaplar ve dizüstü edebiyatla nerelere gidebileceğimizi hayal etmekte zorluk çektim. O sırada, Korona virüsü sınırları aşarak küresel köyün her yanını henüz böyle kaplamamıştı. Kısa bir süre sonra elektronik kitap almanın ve okumanın daha güvenli olduğunu düşünebileceğim, aklıma bile gelmemişti.

Hakikî ve Kitabî Can Yücel, Sahte ve Sanal Can Yücel'e Karşı | Semih Çelenk

Semih Çelenk, Can Yücel'i "kaybedişimizin 20. yılında bir kamu hizmeti olarak çoğunu" kendisinin saptadığı "ama sosyal medyada farklı kişilerin de belirttiği sahte şiirlerini bir araya getirerek 50 sahte şiir başlığından oluşan bir" "Sahte Can Yücel Şiirleri Listesi" yapmış. "Pir Sultan Abdal şiirleri", "Yunus Emre, Kaygusuz Abdal bir anonimleşmedir"; "şair yazar burada belirleyicidir", oysa "sahte Can Yücel metinlerinde üretilen metinlerin Can Yücel'in gerçek ironisi, sözcük dağarcığı, üslubu, seslenişi, poetikası ile uzaktan yakından bir ilgisi yoktur"   demiş.

Dijital İptila, Hüseyin Köse

Hüseyin Köse; "Benjamin'e atfen söylersek, dijital kültürün ışıltılı caddelerinde her tür kavrayış ve anlama düzeyinde genişlikten kazanan derinlikten kaybetti", "Yeni medyayla birlikte söz ve bilgi bilenden ikinci kez koparak (ilki bilindiği üzere, matbaanın bulunuşu ....) uğuzun mesafeler kat etti" demiş. Konfüçyüs'ün "karanlık bir odada bir kara kediyi bulmak" hakkındaki sözünü hatırlamış. "Düşüncenin seyirlik bir yanı olmadığını" söyleyen "o eski görüşün her dakika doğrulandığını görmenin" acı verdiğini belirtmiş. "Tezer Özlü'nün deyişiyle," "günleri mağaza içinde yitiren" kalabalığı düşünmüş.

Görünüyorum, Öyleyse Varım!, Tunca Çaylant

Tunca Çaylant yazısına başlamadan Andy Warhol ve Nat Finkelstein arasında geçen bir konuşmaya yer vermiş ve 1994 doğumlu Büşra Küçük'ü anlatmaya başlamış. Sonra "toplumsal olayların zamana dağılan tozları" ve "insana dair evrensel duyular" gibi, hız çağında pek de anlaşılır olmayan konulardan söz etmiş. Yazısında Sıla Gençoğlu'nun 37. baskıya ulaşan şiir kitabıyla ilgili olaylı bir imza gününe de yer vermiş. Aslında belki de gerçekten yeni bir fiil gelmemek. Olanı koruyup yeninin gelmesini önlemek için, gelmek fiili belki de gerçekten sözlüklerden silinmiştir. Geriye yalnızca olumsuzu da kendisiyle aynı olan gelmemek fiili kalmıştır. Belki de artık; insanlığın ve aklın bu dünyaya gelmesi mümkün değildir. "Zihni faal kılan kitap okuma pratiği", belki de artık ancak "Ot, Kafa, Bavul vb. popüler kültür dergilerinde üretilen edebi olma iddiasındaki aforizmalara" ve "sahte/yanlış olmalarına aldırış edilmeyen alıntılara" bağlı kalarak bir gelecek bulabilecektir.

kanama | Meryem Coşkunca

Meryem Coşkunca "kanıyor, kanıyor, kanıyor, kanıyor, kanıyorrr" diyen bir çığlık atmış.

tabuta binmiş bir jokey | Çağın Özbilgi

Çağın Özbilgi "direnmem bitsin diye uğraşacak sancım" demiş Sennur Sezer'e.

İthaf | Ethem Baran

Ethem Baran, ithaf mı öykü mü olduğu anlaşılması bıraz zor bir yazı yazmış.

Bir Öykü Yazmalıyım! | Onur Bütün

Onur Bütün, hikâyesinde büyük boşluklar olduğunu unutup iki bin yılının bir öncesine uzanarak, "Bir Öykü Yazmalıyım!" demiş. "Enkazda ceset, tabutta ölü, mezarlıkta mevta" oluyormuş herkes. "Koskoca Adapazarı ovasına" bakmış. "Üstünde yaşamak, altında ölü numarası yapmak için", "hepimize yetecek kadar toprak var" demiş.

Refik Halid Karay'ın Eserlerinde Yeme İçme Kültürü | Berken Döner

Geçmişten gelen yeme içme kültürü, bir gün iyice yaygınlaşacak döneriyle kendi hızlı besin dönemine ulaşamamış, fast food çağında takılıp kalmış olmalı. Sonuncu Kadeh'teki Makbule Hanım'ın kahvesini günümüzde bulmak pek kolay olmayabilir. Yemek yazarı Artun Ünsal'ın Refik Halit Karay'ın "her gün yinelenen bir toplumsal tören" olarak anlattığı yemekleri artık pek bulunamayabilir. Yine de "yemeğin belleksel işlevi üzerine odaklanan" Beatrice Hendrich'in yaptığı gibi, "bellek ve tat arasında" kurulan ilişkinin anlatılması ve sorgulanması önemli görünüyor. Refik Halid Karay, Üç Nesil Üç Hayat'ta keşkeği överken, Mutfak Zevkinin Son Günleri'nde çiroza iltifat etmiş. Berken Döner yazısında tatlar ve kitaplar arasında gidip gelmiş. Makyajlı Kadın'a, Mario Levi ve Mıgirdiç Margosyan'da Yemek Hatırlama ve Hatırlama Yemekleri'ne uzanmış.

Babam ve Kelebekler | Merve Tarhan

"Babam sert bir adamdı". Bu topraklarda hatta bu dünyada babasıyla ilgili bir öykü yazsa herkes, böyle başlayabilirdi belki öykülerin çoğu. Ama kelebekler bu öykülerin kaçında ve ne renk olurdu bilmiyorum. Peki şiirlere ve öykülere girebilen kelebekler, Nâzım'ın ve Selim'in kelebek misali uçan aşklarıyla bir yerde buluşabilirler miydi?
https://www.facebook.com/mehmetarat2000X/photos/a.477211175726502/2159802710800665/?type=3&theater


Paul Nizan'a Yolculuk: Gençliğini Ne Yaptın? | Pınar Özdemir

Pınar Özdemir'in yazısına "Her insanın isyana açılan bir kapısı vardır" diye başladığını görünce aklıma bir film, İsyan  geldi. Gillo Pontecorvo'nun yönettiği, Marlon Brando'nun Sir William Walker karakterini canlandırdığı filmi izlediğim sırada aklımda 2000+X gibi tuhaf bir roman yazmaya kalkışma düşüncesi var mıydı hatırlamıyorum ama yetmişlerden sonra her on yılda bir dünya kendisini farklı ama hiç de istenenlere ve özlenenlere benzemeyen yerlerde buldu. Yaşamış, bir yerlerde buldukları kaynakları izlemiş, okumuş ve görmüş olanlar bilir; gelişmeler yalnızca Türkiye'de ve dünyada bir tür milat olarak kabul edilebilecek 12 Eylül 1980 ve 11 Eylül 2001 olaylarıyla sınırlı olmadı. Her şey hızla değişti ve değişmeyi sürdürüyor. İnsanlar hâlâ kendilerine ve birbirlerine "Gençliğini Ne Yaptın?" diye soruyor olmalı. Sanırım günümüz dünyasının (ve belki geçmişin de tarihte yaşanmış acı olaylar hakkında yazılan ve hatırlananlarla kaydedilmiş) sorunlarının en büyük sorumlusu, çocukluğunu ve gençliğini unutup akıl almaz kararlara sığınarak yukarıda durmaya çalışan yönetemeyiciler. Onların yaşam için bir Pınar olup "Gençlik pek çoğumuza göre yaşamın en güzel çağıdır", ya da Conrad gibi "O ne güç, ne inanç, ne düş gücüydü öyle" diyebileceklerini sanmıyorum. Pınar Özdemir yazısını, Aden Arabistan (çev. Şule Çiltaş, Kanat Kitap, Ocak 2008) romanına şu sözleriyle meydan okuyarak başladığını söylediği Paul Nizan için yazmış. "Yirmi yaşındaydım. Kimse bana yaşamın en güzel çağları budur demesin." Sonra Nizan'ın kabul edildiği IV. Henry Lisesi'ni anlatmış.

"IV. Henry Lisesi, kraliyet döneminde inşa edilmiş St. Genevieve Manastırı içerisinde, Paris'in sol yakasındaki Latin Bölgesi'nde (Latin Quarter) bulunur."

"IV. Henry Lisesi'nin mezunları arasında Alfred de Vigny, Prosper Mérimée, Alfred de Musset, Guy de Maupassant, Pierre Loti, André Gide, Alfred Jarry, Michele Foucault, Jean Paul Sartre, Jorge Semprun, Julien Gracq gibi pek çok yazar bulunmaktadır."

Pınar Özdemir yazısında Renee Winegarten ve Nizan Olayı adlı makalesiyle, Nizan'ın yaşamının öykülerindeki ("Samson'un 1683'te yazmış olduğu coğrafya kitabında" "bütün Arabistan'ın en güzel ve hoş kenti" "olarak tanımladığı Aden'e" gidişi gibi) ayrıntılardan da söz etmiş.

"Renee Winegarten, Nizan ve Sartre'ın bir zamanların ayrılmaz ikilisi olduklarını ve Nitre ve Sarzan olarak adlandırılacak kadar birbirlerine benzediklerini yazar."

"Okulun ikinci sınıfındayken bir gün ansızın Aden'e gider ve 1926-27 yıllarını burada geçirdikten sonra yine ansızın Paris'e döner."

".... gezginler uzun zaman aynı odada kalmayı bilenlerin düşmanıdır ...."

"Aden Arabistan 1931 yılında yayımlanır. .... Felsefe öğrencisi olan Nizan'ın gençliğinde yazdığı bu kitabı gençliğe bir manifestodur."

"En uzgörülü gezginler yolculuğa dair hakikati uğradıkları ilk limanda anlarlar."

"Nizan .... yazmaktan ve konuşmaktan daha fazlasının yapılması gerektiğini savunurken Sartre .... eylemin sözcüklerle yapılması gerektiğinden yanadır."

"Babasının hayatını anlattığı Antoine Bloyé romanı 1933 yılında yayımlanır. Bu romanda Nizan işçilerin zor yaşamlarını, işçilerle mühendisler arasındaki 'sınıfsal ayrımı' anlatır."

"Sartre ikisinin gençlik heyecanlarını şöyle tanımlar: 'Biz dünyada yeni olduğumuz için, dünyanın da yeni olduğunu sanıyorduk.'"
"
Nizan'ın .... yolculuğu insana doğru bir yolculuktur, .... insanca eylemleri ve zaafları Aden Arabistan'ın pek çok bölümünde dile getirir. .... Conrad gibi sadece gençliği değil tüm yaşamı limandan limana varmakla geçen uzun bir gemi yolculuğuna benzetir."

"Gemi tekrar denize açılır; işte bir kez daha, insani bir yeri ve huzura ulaşma fırsatını kaybettiniz."

Gillo Pontecorvo, İsyan, https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0syan_(film,_1969), https://www.sinemalar.com/film/15674/queimada, http://www.beyazperde.com/filmler/film-14313/

Gillo Pontecorvo, Burn! Queimada (original title), 1969, https://www.imdb.com/title/tt0064866/
Yazarlar: Franco Solinas, Giorgio Arlorio, Norman Gant

Günışığı, Özgürlük ve Küçük Bir Çiçeğe Özlem: Queimada
Shakespeare’in ünlü eseri Julius Ceasar’da yalın ancak insanı derin düşüncelere sevk eden şöyle bir cümle vardır: “Her köle avucunun içinde taşır / Kendi köleliğinden kurtulma gücünü”. Ve insanlık tarihi boyunca, özgürlükle ilgili söylenilen, yazılan, çizilen ve bir medyuma dahil olmaya muvaffak olan her nevi eserin kalbinde aynı zamanda esaret de vardır. Çünkü aslında gerçekten de her şey zıddı ile kaimdir. Gillo Pontecorvo’nun savaş draması Queimada’da [İsyan! – 1969] bu tezadın patikalarında yol alan hayli zorlu bir filmdir. La battaglia di Algeri [Cezayir Bağımsızlık Savaşı – 1966] ile tanınan İtalyan yönetmen, bu filmde, özgürlük mücadelesini ve sömürgeciliği konu alan birçok filmden farklı olarak, bağımsızlığa dair çetrefil soruları sınıf çatışması ekseninde irdeler.
Zeynep Şenel Gencer, Günışığı, Özgürlük ve Küçük Bir Çiçeğe Özlem: Queimada, https://www.sosyalbilimler.org/gunisigi-ozgurluk-ve-kucuk-bir-cicege-ozlem-queimada/

QUEİMADA İSYAN BURN
Emperyalistlerin sömürgelerinde neler yapabileceklerini görmek istermisiniz?
Lütfen Marlon Brando'nun QUEİMADA İSYAN BURN 1969 FİLMİNİ izleyin
https://www.facebook.com/arkabahcepermakultur/posts/1070782169978387/

A Litany for Survival | Audre Lorde

Hayatta Kalma Ayini | Audre Lorde, Çev. Yaprak Damla Yıldırım

Audre Lorde ve Yaprak Damla Yıldırım. İki dilde bir hayatta kalma ayini yaşayıp paylaşmışlar. Keşke konuşmak yetseydi. Gerçekten yaşamak için nasıl yaşamamız gerektiğini anlamaya.

To a Daughter Going Home | Michelle C

Eve Dönen Bir Kız Evlada | Michelle C, Çev. Sheyda A. Khaymaz

Bir mektup yazmış Michelle C yaşamış ve yaşayamamış eve giden bir kıza. Sheyda A. Khaymaz ona bir başka dilde yaşam vermiş.

 Si gb | Emre Varışlı

Si gb'de bir şair öykü; makale, roman, deneme fırtınası estirmiş sessizce. Kısacık yaşam öyküleri yazmış milyarlarca farklı benzerleri gibi. Kendi dilinde doğdu ve yaşadı, "Duayen sanatçı öldü" diyen.

Yarını Yok Geçmişin | Kerim Akbaş

Olabilir mi. Başka yarınları bir geçmişin. Kerim Akbaş "bütün yüzyılları gönderin ordularıyla" demiş. Peki yirmi birinci yüzyıl başa çıkabilir mi hepsiyle, yalnızca unutulmuş bir insanlığa tutunarak.

Az Önceki Oda | Naile Dire

Naile Dire bir şairin, bir odanın ve bir yayınevinin öyküsünü anlatmış. Ozan Can Türkmen, Az Önceki Oda'yı yayımlayacak yayınevi bulamamış. Daha sonra Yavuz Türk bir yayınevi kurmuş. Poetik Kitap, Az Önceki Oda'yı ve bir başka kitabı daha yayımladıktan sonra kapanmak zorunda kalmış. Naile Dire Az Önceki Oda hakkında tekrirlerin başarılı kullanılmasına ve şiirlerin çoğunda olan ritme dikkat çekmiş. "Türkmen'in, kullandığı dilden kaynaklı olarak, şiirlerinin içinde baskın ve rahatsız edici bir biçimde" göründüğünü söylemiş.

Özgür Olmak | Sevgi Can Yağcı Aksel

Eskiden gerçekten var mıydı kâğıttan kitaplar?
Sevgi Can Yağcı Aksel, "Eskiden kâğıttan kitaplar varmış, biliyor musun?" sorusuyla başlayan tuhaf bir öykü yazmış. Artık zaman kazanma yasası varmış, ama zaman yokmuş. Öyküler ancak kavramlar Gyuri'ye yüklenip, o üfleyince dinlenebiliyormuş. Ama o kadar kolay değilmiş fantastik bir yazarın bu öyküsünü duyabilmek.

bir küçük delilik, Arzu Uçar, ithaki

Bir küçük deliliğin öyküsünü yazmış Arzu Uçar. Bir tanrıça, bir tanrıya inanmış. Yalnızca âşık olduğu için elinden almış olabilirler mi ölümsüzlüğünü?

Meryem â la plage / Meryem Plajda | Kuzey Topuz

İrfan ile Meryem. Tuhaf bir aşk öyküsü. Tam üç dilde, belki daha fazlası. "İrfan diye bir çocuk vardı." Sevgi en çok hangi dile yakışır?

Fuad Gedik ve Başka Açı | Gökhan Arslan

"Şükran Kurdakul'un Şairler ve Yazarlar Sözlüğü'nde aktardığına göre Ali Fuad Gedik 1913 yılında Kastamonu'da" doğmuş. Gedik "1946 yılında Charles Baudelaire üzerine bir inceleme olan 'Baudelaire: Bir Etüd (Cumhuriyet Matbaası, 1946)' kitabını yayımlamış. "Şevket Rado tarafından Akşam gazetesinin 4 Aralık 1946 tarihli sayısında" yayımlanan bir yazıda Gedik "büyük Fransız şiirine olan hayranlığını" dile getirmiş. "Babası Süleyman Sırrı (1862-1939) Cumhuriyet'in ilk milletvekillerinden" biriymiş. Gökhan Arslan, Fuat Gedik'in "Tomris Uyar'ın babası" olduğunu ve "Tomris Uyar'ın kardeşi Süleyman Gedik'in de önemli bir öğretim üyesi olduğunu" belirterek yazısının Fuad Gedik'in şiir kitabı Başka Açı (Yeni Matbaa, 1965) hakkındaki bölümüne geçmiş. Kitaptaki Maria Callas şiirini bir kırılma noktası olarak tanımlamış. "Callas'ın yavaş yavaş cinsel bir objeye dönüştüğü", "kadının bir organının/bölgesinin ön plana çıkarılması", Gedik'in "kadını bir arzu nesnesi olarak" tasarladığı yorumlarını yapmış. Başka Açı yayımlandığında 24 yaşında olan Tomris Uyar'ın ilk öyküsü de aynı yıl yayımlanmış. Tomris Uyar'ın babasının kitabına nasıl baktığını merak ettiğini, Uyar'ın ürettiği metinlerle Başka Açı arasındaki zıtlık ilişkisinin ona garip geldiğini belirtmiş.



Sonra, Doğdum; Yavuz Türk

2018 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü


Şairin "Rüya Zamanı" | Cemil Okyay

Cemil Okyay, yazısında Salih Bolat'ın Rüya Zamanı'na ve "dünyayı şimşek hızında gösteren belirsizlik" dediği çocukluğa gitmiş. Mavi Çiçekler'den, "doğayı oluşturan canlıların" yaşamından, mavi çiçeklerin açması için dikkatli dolaşan kelebeklerden, serçeler boy atsın diye eriyen kardam söz etmiş. Rüya Zamanı, "belki de .... hepimizin rüyası ...." demiş.

Sennur Sezer Emek-Direniş Şiir ve Öykü Ödülleri

2015 yılının Ekim ayında aramızdan ayrılan Sennur Sezer’in anısı ve mücadelesini yaşatmak için “Sennur Sezer Emek-Direniş Şiir ve Öykü Ödülleri” birlikte yaşadığımız topraklarda “Sabah sokakları saran ekmek kokusunun mayalanışındaki uykusuzluk payı”nı yazmak, emeğin tarihine yeni kaynaklar sunmak ve şairin anısını yaşatmak amacıyla Gıda-İş Sendikası ve Manos Kitap tarafından düzenlenmektedir.
9 Aralık 2019-6 Mart 2020 tarihleri arasında başvurulabilir. Ödül sonuçları 4 Mayıs 2020 tarihinde açıklanacak ve ödüller Sennur Sezer’in doğum günü olan 12 Haziran 2020 tarihinde yapılacak törenle sahiplerine verilecektir.
Şiir jüri üyeleri: A. Hicri İzgören , Orhan Alkaya, Nalan Çelik, Gülce Başer ve C. Hakkı Zariç
Öykü jüri üyeleri: Adnan Özyalçıner, Ayşegül Tözeren, Jaklin Çelik, Sibel Öz ve Ahmet Tulgar

Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü

Ö l ü m ü n ü n   47 .  y ı l d ö n ü m ü n d e
A R K A D A Ş   Z .  Ö Z G E R
Ş İ İ R   Ö D Ü L Ü    2 0 2 0
Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü’nün yirmi beşincisi veriliyor.
Bugüne kadar şiir kitabı yayımlanmamış şairlerin aday olabilecekleri Ödül için son başvuru tarihi 15 Mart 2020. Özger’in ölümünün 47. yıldönümünde, 10 Mayıs 2020 tarihinde verilecek Ödülün seçici kurulu Sina Akyol, Orhan Alkaya, Gökhan Arslan, Zeliha Cenkci ve Suat Çelebi‘den oluşuyor.