16 Aralık 2017 Cumartesi

Adalet Çavdar'ın Kitapları, Kedisi ve Bisikleti


21. yüzyılın kitaplara dost iki insanı olarak Adalet Çavdar'la aramızda kuşkusuz pek çok ortak nokta olabilir ama ben onun için yazmayı bisiklet hakkında yazdıklarını gördükten sonra düşündüm. Kuşkusuz ayrıldığımız konular da hiç az değildir, hatta iletişim çağımızın gittikçe hızlanan ve karmaşıklaşan dünyasındaki herhangi iki insan gibi bizim de farklılıklarımızın geçen her saniyede ve yaşadığımız her anda sürekli arttığı, bu yüzden yakınlıklarımızda bile uzaklaştığımız söylenebilir. Birbirimizi ışık hızıyla görüyor ve duyuyor, birbirimize sözcüklerle dokunabiliyoruz. Peki kendimizi ve birbirimizi anlamak, doğayı dinlemek için ne kadar zaman bulabiliyoruz? Yaşamlarımızın çizgileri ayrılıyor, asla buluşmayacak bir yalnızlığa uzaklaşıyor.

Kitaplar ve bisiklet evrenin, uzayın ve zamanın, enerjinin ve maddenin, yaşamın ve ölümün farklı noktalarında olan iki kişinin öykülerinin bir an için kesiştiği bir nokta olabilir mi?

Bir insan evrende bir nokta mıdır? Adalet Çavdar'ın listelediği (1) ve hakkında yazdığı kitaplar, hiç değilse on kişiye gerçekten ulaşır mı? O on kişi buldukları güzellikleri, yaşamlarındaki en değerli on kişiyle paylaşırlar mı? Böylece kitaplardaki ışık dalga dalga insanlara, tüm evrene yayılabilir mi?

Adalet Çavdar listesinde Frederic Gros'un "Yürümenin Felsefesi" kitabına yer vermiş. Yürümenin yaşamlarımızdaki anlamı da aramızdaki bir ortaklık olabilir mi?

....


Adalet Çavdar'ı okuduğu ve tanıttığı kitaplarla tanıdım. "Işıktan Düşen Notlar" içindeki bir "Kitaplar, Fuarlar, İnsanlar" listesinde (2) Adalet Çavdar'ın yazılarından söz etmişim.



 Ayşe Kulin'in "Kanadı Kırık Kuşlar" kitabı için yazdıkları (3) ve Yekta Kopan'la "Sakın Oraya Gitme" vesilesiyle "Birbirimizi nefesle beslemeliyiz" (4) söyleşisi.



 Adalet Çavdar kimdir? Günümüzde hiç tanımadığınız bir insan hakkında bilgi edinmenin sonsuz yolu var. Küçük bir arama, İngilizce bir özgeçmiş getirdi. (5) Adalet Çavdar 1988'de Iğdır'da doğmuş. Temel eğitimini ve liseyi Ankara'da tamamlamış. Sonra İstanbul'a taşınmış ve üniversiteye başlamış. Bu özgeçmiş yazıldığı sırada öğrenciliği sürüyormuş. Tiyatroya, edebiyata ve müziğe ilgi duyuyormuş. Bir günlüğü de varmış.




"Blog" karşılığı olarak artık günlük kullanılabilir mi? Ya da geçmişin kilitli defterlerine el yazısıyla yazılan çocukluk, gençlik ve yaşlılık anılarından ayırmak için; güncelliği daha çok çağrıştıran "günce" sözcüğünün yalnızca İnternet'teki kişisel kayıt yazıları için kullanılması önerilebilir mi? Günce ya da web güncesi denince, artık yalnızca blog anlaşılabilir mi? Günce denildiğinde  blog, "Adalet Çavdar'ın güncesine artık erişilemiyor"dendiğinde bu blogdaki bilgilerin artık sonsuza dek yeniden okunamayacağı  anlaşılabilir mi? Bir güncenin İnternet dünyasından silinmesi, bir günlüğün birdenbire ortadan kaybolması ya da yanmasıyla aynı etkiyi yapabilir mi?

Adalet Çavdar'ın güncesine artık erişilemiyormuş. Yazarlar "adaletcavdar.wordpress.com" sitesini silmişler. Yazarların tüm yazdıkları, bir anda hiç yazılmamış olabilir mi?

....


İnternet siteleri de geceleri gökyüzüne bakınca gördüğümüz yıldızlar gibi. Kent yaşamının evrene yaydığı ışık gürültüsünden uzaklaştıkça yıldızların daha kolay görülebilmesi gibi, yazılıp paylaşılanların anlık kalabalığından kurtulmanın yolları bulundukça da bazı siteler ışıldıyor. Adalet Çavdar'ın yazdıkları da, kitaplarla ve yazılarla yapılabilecek yolculuklar için yeni yollar gösteriyor.

Okuduklarımız yaşamayı bir sanata dönüştürmemize, ustaca yaşamamıza katkı sağlayabilir mi? Adalet Çavdar, sanatın dolu dolu yaşanmasını isteyen bir sitede iki yazı yazmış. "Kavga Ederseniz Hayata Daha Sıkı Tutunuyorsunuz" ile Sezgin Kaymaz'ın, "Bir Merakın Peşinde" ile Haruki Murakami’nin kitabından söz etmiş. (6)

"Yirminci kitap yılında on beşinci kitabını yazan Sezgin Kaymaz’ın yeni romanı Farfara, April Yayınları’ndan çıktı. Farfara’da, Lucky’nin enikleriyle ortalığı karıştırıp sonra insanları bir araya getiriyor Sezgin Kaymaz. Küçük ve kaderi elinde sandığımız hayvanların aslında bizim kaderimizi belirlediklerini anlatıyor."


"Haruki Murakami’nin macera ve gizem dolu, büyükler için yazılmış masal tadındaki öyküsü Tuhaf Kütüphane üzerine bir inceleme..."



Adalet Çavdar, bir ara Kalem Ajansı'nı ziyaret etmiş. (7)

"Bugün ofisimizde Adalet Çavdar'ı ağırladık. Pek neşeli bir konuşmaydı, o kadar çok konuştuk ki bir sonraki yılbaşı planımızı bile yaptık! :)) @adalet_cavdar @mollaoglunermin #adalet çavdar" Kalem AjansTwitter: @kalemagency






....




Seçil Epik, “Vitrinde Edebiyat” dosyası kapsamında, "Kitabı vitrine taşımak" başlığıyla edebiyat yayınlarında "kitap tanıtım" yazısı yazanlara sorular yöneltmiş. Elif Tanrıyar, Adalet Çavdar, Emek Erez, Ali Bulunmaz, Özge Uysal ve Ece Karaağaç ile konuşmuş. Ayda kaç kitap okuduklarını, neden ve kimin için yazdıklarını, eleştiri ile tanıtım yazısı arasında nasıl farklar gördüklerini sormuş. (8)

Nerelerde ve ne kadar süredir yazdıkları sorusunu cevaplarken Elif Tanrıyar gazetecilik mesleğine 1995 yılında başladığını, 2005 yılında Milliyet Kitap Eki’ne yazmasıyla birlikte edebiyat konusunda yoğunlaştığını söylemiş. Diğer yazarlar çeşitli ortamlarda üç ile on yıl arası sürelerde ve çeşitli yayınlarda yazdıklarını belirtmişler.  Duvar Kitap ve Edebiyat Haber, SabitFikir, Cumhuriyet Kitap, Radikal Kitap ve Peyniraltı Edebiyatı adları geçmiş.

Adalet Çavdar'ın sorulara verdiği yanıtlardan bazıları şöyle:

"Yaklaşık beş yıldır neredeyse 10 ayrı yere kitap, tiyatro tanıtım yazıları ve röportajlar yapıyorum."

"Birkaç unsur var. Benim ilgimi çeken bir konuyu yeni bir biçimde anlatıyor olması, kitabın özellikle bir şekilde duyulmasını istemem. Bir de tabii benim haricimde gelişen durumlar, yazdığım yayınların talep ettiği yazılar ya da yayınevlerinin hakkında yazar mısınız diye rica ettiği ve yazmaya değer gördüğüm kitaplar..." ("Bir kitapla ilgili yazı yazmanızı etkileyen unsurlar neler?")

"Bizim tanıtım yazısı hızlı ve kısa yazılan bir metin. Kitap ve yazar hakkında basın bülteni ve yayınevinin sunduğu tanıtım yazısından bağımsız olarak bilgi vermek için yazıyoruz. Eleştiri ise çok daha farklı bir alan. Yazanın donanımı eleştiri yazımı konusunda oldukça önemli. İyi bir okur olmanın yanı sıra iyi bir hafıza ve yorumlama, kıyaslama gücü de gerektirir eleştiri yazısı yazmak. Her yazılan tanıtımdan daha uzun metinlere eleştiri dememek gerekir. Ayrıca eleştiri metninin temelleri, dayanakları olmalı. Bir olmazı anlatırken nedenini niçinini kötülemeden anlatmaya çaba göstermeli. Tanıtım metinleri sadece bir göz aşinalığı sağlıyor okura ve yazarın biraz daha sosyal medya da görünmesini sağlıyor o kadar." (Kitap tanıtım yazısıyla eleştiri yazısını sizce birbirinden ayıran nedir?")

....


Adalet Çavdar'ın yazdıklarına bakarken, nasıl bir bağlantıyla yöneldiğimi hatırlamıyorum, bir yazıyla karşılaştım. Hasan Turgut “ 'Bir Fotoğrafın Arabı:' Barış Bıçakçı" başlığı altında yazmış. Bir de fotoğraf kullanılmış. (9)

"Bir gizlilik tabakası kaplamıştır Barış Bıçakçı’nın yazarlık konumunu. Her şeyin mutlak bir görünür olma hâliyle damgalandığı bir dönemde bu tabakanın varlığı hiç şüphesiz bir imtiyaz kaynağıdır. Bıçakçı ismi etrafında oluşan çeşitli mitlerin imtiyazın sert duvarında gedikler açma amacı taşıdığı söylenebilir; ancak bunun istenilen sonucu ortaya çıkarmadığı da biliniyor. Edebî ontolojisini kamusal alandan sakınarak sürdüren bir yazar olarak Bıçakçı, sadece metinleri kanalıyla bir söyleşim sistemi kurmayı seçmiş gibidir. Bu tercih giderek yazınsal özgürlüğün yazar dışı çerçevelerle kuşatılması sonucunu getirse de, metne bir tür gizem zerk eder."  

"Walter Benjamin’e göre, deneyim hiçbir zaman stratejik deneyimin siper savaşı, iktisadî deneyimin enflasyon, bedensel deneyimin mekanik savaş, ahlakî deneyimin iktidar sahipleri tarafından boşa çıkarıldığı bu dönemdeki kadar yalanlanmamıştı. Bıçakçı’ya teknoloji tarafından tasallut altına alınmış olan gündelik hayatın herhangi bir mecrasında bir söz üreticisi olarak rastlanılamaması deneyime yüklediği niteliksel değerle yakından ilişkilidir. Okurlar yalnızca kitapları kanalıyla iletişime geçmeyi öneren bir yazınsal varoluşla karşı karşıyadır. Ancak bu öneri dijital tahakküm biçimlerinin hemen her şeyi özdeş ve mekânsal açıdan eşit kılan koşullarında geldiği için teklifin sahibine negatif bir bakış atfeder."

Gördüklerim iki küçük söz, bir soru ve bir yorum getirdi.

Bu yazı elbette ki güzel bir yazı. Düşünen, araştıran, öğrenmek, bilmek isteyen kişilerin izlerini yansıtıyor. Ama Brecht'in söylediği gibi, şöyle ışıkla donatabiliyor mu her yanı? Yoksa sözcüklerin arkasına mı saklıyor gerçeği? Karanlığın yansımalarından kurtulamadan, yalnızca karmaşık bir umutsuzluğu mu yansıtıyor? Bir yaşama sevinci verebiliyor mu, yalnızca ölümü mü anlatıyor? Yoksa "Benim sözüm bilgi ve düşünce üzerinedir, yaşamak senin işindir, kendi ışığını kendin bulmalısın" mı diyor?

Hasan Turgut'un yazısında kullandığı bu fotoğraf çok yalın bir fotoğraf. Yağmurlu bir günde bir pencerenin yanına giden ve elinde bir ışık kayıt aracı olan herkes kendi gördüğünü ölümsüzleştirebilir, buna benzer bir fotoğraf çekebilir. Bu fotoğraf çok karmaşık. Çünkü gerçek silinmiş ve yine orada duruyor. Binalar yoklar ama içlerinde insanlar yaşıyor. Çözümlemesi en zor olanı da su damlaları. Her biri farklı biçimde, boyutta ve tonda. Işığın yansıması hiçbirinde aynı değil. Çözümlemesi en zor olanı, bir büyük iki en küçük atomdan oluşan su molekülü. Çünkü su yaşamdır ve yaşam tümüyle çözümlenebildiği anda yalnızca karanlık ve sessizlik, yalnızca ölüm vardır.

Kitaplar ve kitaplar üzerine yazılanlar yaşamla buluşabiliyor, ona ışık katabiliyor mu? "Sınırlı bir kitleye yazıyoruz ve genelde birbirimizin kitaplarını/ yazılarını okuyoruz, yazıyoruz" diyen Adalet Çavdar'ın yazdıkları daha geniş bir çevreye, sınırların dışına taşan bir çeşitliliğe nasıl ulaşır?

....


Işıldayan sitelerin pırıltılarını görüp anlayanlar onları duyurup yaygınlaştırmanın, koruyup geliştirmenin yeni yollarını bulabilirler mi? Ortak bir akıl geliştirebilirler mi? Işık hızında iletişim kurabilmek, yalnızca anlık verilerin daha çok kişiye daha hızlı ulaşmasını sağlamakla kalmayıp, nitelikli yeni bilgiler oluşmasına ve bunların yaygınlaşmasına da katkıda bulunabilir mi? Birbirini anlayan ve hisseden insanlar, birlikte çalışmanın yeni yollarını bulabilirler mi? "Sanat Dünyası" (10), evrende ışık halkalarıyla büyüyebilecek yeni izlere açılan bir kapı olabilir mi?

"Çıkarlarda değil ilkelerde buluşmanın, öne geçmenin değil paylaşıp birlikte gelişmenin bir yolunu bulabilir, bilimin ve sanatın farkını görebilir, gösterebilir, duyurabilir miyiz?" (11)

....


Adalet Çavdar'ın olmayan bisikletini de bir kitap tanıtım yazısında gördüm. Benimse yalnızca çok küçükken, üç tekerlekli bir bisikletim olmuştu. Bu yüzden bisikletin belki de en büyük değeri olan sessiz özgürlüğü, doğayı sesin ve maddenin çığlıklarıyla kirletmeden daha çok yere daha çabuk gidebilme ve bunu paylaşabilme mutluluğunu yaşayamamıştım.

Adalet Çavdar "Benim hiç bisikletim olmadı" demiş. (12) Sinan Cömert'in "Bin Tanrılı Ülkeye Bisikletle Yolculuk" kitabını tanıtmış. Sinan Cömert, "‘Hayatta dokunduğum şeyleri bir şekilde anlatabilmekti tek derdim" diyormuş, "içinde bisiklet, gezi, doğa, mitoloji ve tarih olan bir kitabı okurla buluştururken satırlar arasında gezinenleri harekete geçirmeyi" istiyormuş.

Şöyleymiş Adalet Çavdar'ın olmayan bisikletiyle yaptığı yolculuğun öyküsü:

"Size garip gelebilir ama benim gerçekten hiç bisikletim olmadı. Bunu yazmamın nedeni hikâyenin trajikliği değil, gerçekten öyle. Biz üç kız kardeş bisiklete binmeyi hiç öğrenmedik, neden bilmem öğrenmek için de hiç çaba sarf etmedik ama yolda olmanın, yolculuk yapmanın her hâlini her daim sevdik."

....


Adalet Çavdar'ın yaşamına bir de muhallebici kedisi girmiş. (13) Bu yeni sayfasındaki "Başlangıç" tıklandığında, eski sayfasının sonu yeniden geliyor, artık olmadığı bildiriliyor.


Oysa biz, "Yazıyoruz, o halde varız. Okumuyoruz, o halde yokuz."

Basılı kitaplara dokunabiliyoruz, elimizle tutabiliyoruz, zamanla değiştiklerini ve yıprandıklarını görebiliyoruz, var olduklarını biliyoruz.

Elektronik kitaplar da gerçekten var mı?


1. Adalet Çavdar’ın önerisiyle beğenerek okuyacağınız 10 kitaplık bir seçki, http://kitapeki.com/adalet-cavdarin-onerisiyle-begenerek-okuyacaginiz-10-kitaplik-bir-secki/, 11 Kasım 2017
2. Mehmet Arat; Kitaplar, Fuarlar, İnsanlar; http://mehmetarat.blogspot.com.tr/2016/12/kitaplar-fuarlar-insanlar.html, 3 Aralık 2016 Cumartesi
3. Adalet Çavdar, Ah o tedirgin hayat yok mu, http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/ah-o-tedirgin-hayat-yok-mu-434830, 11.11.2016
4. Adalet Çavdar, Birbirimizi nefesle beslemeliyiz, http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/birbirimizi-nefesle-beslemek-zorundayiz-434817, 04.11.2016
5. Adalet Çavdar, http://www.sahi.com.tr/en/b/yazar/adalet-cavdar/
6. Adalet Çavdar, http://www.artfulliving.com.tr/yazar/adalet-cavdar-u-10162
7. Instagram photo by kalemagency, www.lakako.com/post/BPM_t01hwhf
8. Seçil Epik, Kitabı vitrine taşımak, t24.com.tr/k24/yazi/kitap-yazisi-sorusturma,1429
9. Hasan Turgut, “Bir Fotoğrafın Arabı:” Barış Bıçakçı, http://t24.com.tr/k24/yazi/baris-bicakci,1427
10. Sanat Dünyası, http://www.facebook.com/groups/232028053547873/
11. Ortak İletişim Grubu: Sanat Dünyası, http://gelendunya.blogspot.com.tr/2017/08/grup-listesi.html
12. Adalet Çavdar, Sinan Cömert'ten 'Bin Tanrılı Ülkeye Bisikletle Yolculuk', http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kitap/877919/Sinan_Comert_ten__Bin_Tanrili_Ulkeye_Bisikletle_Yolculuk_.html, 01.12.2017
13. Adalet Çavdar, http://muhallebicikedisi.wordpress.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder