16 Aralık 2017 Cumartesi

Adalet Çavdar'ın Kitapları, Kedisi ve Bisikleti


21. yüzyılın kitaplara dost iki insanı olarak Adalet Çavdar'la aramızda kuşkusuz pek çok ortak nokta olabilir ama ben onun için yazmayı bisiklet hakkında yazdıklarını gördükten sonra düşündüm. Kuşkusuz ayrıldığımız konular da hiç az değildir, hatta iletişim çağımızın gittikçe hızlanan ve karmaşıklaşan dünyasındaki herhangi iki insan gibi bizim de farklılıklarımızın geçen her saniyede ve yaşadığımız her anda sürekli arttığı, bu yüzden yakınlıklarımızda bile uzaklaştığımız söylenebilir. Birbirimizi ışık hızıyla görüyor ve duyuyor, birbirimize sözcüklerle dokunabiliyoruz. Peki kendimizi ve birbirimizi anlamak, doğayı dinlemek için ne kadar zaman bulabiliyoruz? Yaşamlarımızın çizgileri ayrılıyor, asla buluşmayacak bir yalnızlığa uzaklaşıyor.

Kitaplar ve bisiklet evrenin, uzayın ve zamanın, enerjinin ve maddenin, yaşamın ve ölümün farklı noktalarında olan iki kişinin öykülerinin bir an için kesiştiği bir nokta olabilir mi?

Bir insan evrende bir nokta mıdır? Adalet Çavdar'ın listelediği (1) ve hakkında yazdığı kitaplar, hiç değilse on kişiye gerçekten ulaşır mı? O on kişi buldukları güzellikleri, yaşamlarındaki en değerli on kişiyle paylaşırlar mı? Böylece kitaplardaki ışık dalga dalga insanlara, tüm evrene yayılabilir mi?

Adalet Çavdar listesinde Frederic Gros'un "Yürümenin Felsefesi" kitabına yer vermiş. Yürümenin yaşamlarımızdaki anlamı da aramızdaki bir ortaklık olabilir mi?

....


Adalet Çavdar'ı okuduğu ve tanıttığı kitaplarla tanıdım. "Işıktan Düşen Notlar" içindeki bir "Kitaplar, Fuarlar, İnsanlar" listesinde (2) Adalet Çavdar'ın yazılarından söz etmişim.



 Ayşe Kulin'in "Kanadı Kırık Kuşlar" kitabı için yazdıkları (3) ve Yekta Kopan'la "Sakın Oraya Gitme" vesilesiyle "Birbirimizi nefesle beslemeliyiz" (4) söyleşisi.



 Adalet Çavdar kimdir? Günümüzde hiç tanımadığınız bir insan hakkında bilgi edinmenin sonsuz yolu var. Küçük bir arama, İngilizce bir özgeçmiş getirdi. (5) Adalet Çavdar 1988'de Iğdır'da doğmuş. Temel eğitimini ve liseyi Ankara'da tamamlamış. Sonra İstanbul'a taşınmış ve üniversiteye başlamış. Bu özgeçmiş yazıldığı sırada öğrenciliği sürüyormuş. Tiyatroya, edebiyata ve müziğe ilgi duyuyormuş. Bir günlüğü de varmış.




"Blog" karşılığı olarak artık günlük kullanılabilir mi? Ya da geçmişin kilitli defterlerine el yazısıyla yazılan çocukluk, gençlik ve yaşlılık anılarından ayırmak için; güncelliği daha çok çağrıştıran "günce" sözcüğünün yalnızca İnternet'teki kişisel kayıt yazıları için kullanılması önerilebilir mi? Günce ya da web güncesi denince, artık yalnızca blog anlaşılabilir mi? Günce denildiğinde  blog, "Adalet Çavdar'ın güncesine artık erişilemiyor"dendiğinde bu blogdaki bilgilerin artık sonsuza dek yeniden okunamayacağı  anlaşılabilir mi? Bir güncenin İnternet dünyasından silinmesi, bir günlüğün birdenbire ortadan kaybolması ya da yanmasıyla aynı etkiyi yapabilir mi?

Adalet Çavdar'ın güncesine artık erişilemiyormuş. Yazarlar "adaletcavdar.wordpress.com" sitesini silmişler. Yazarların tüm yazdıkları, bir anda hiç yazılmamış olabilir mi?

....


İnternet siteleri de geceleri gökyüzüne bakınca gördüğümüz yıldızlar gibi. Kent yaşamının evrene yaydığı ışık gürültüsünden uzaklaştıkça yıldızların daha kolay görülebilmesi gibi, yazılıp paylaşılanların anlık kalabalığından kurtulmanın yolları bulundukça da bazı siteler ışıldıyor. Adalet Çavdar'ın yazdıkları da, kitaplarla ve yazılarla yapılabilecek yolculuklar için yeni yollar gösteriyor.

Okuduklarımız yaşamayı bir sanata dönüştürmemize, ustaca yaşamamıza katkı sağlayabilir mi? Adalet Çavdar, sanatın dolu dolu yaşanmasını isteyen bir sitede iki yazı yazmış. "Kavga Ederseniz Hayata Daha Sıkı Tutunuyorsunuz" ile Sezgin Kaymaz'ın, "Bir Merakın Peşinde" ile Haruki Murakami’nin kitabından söz etmiş. (6)

"Yirminci kitap yılında on beşinci kitabını yazan Sezgin Kaymaz’ın yeni romanı Farfara, April Yayınları’ndan çıktı. Farfara’da, Lucky’nin enikleriyle ortalığı karıştırıp sonra insanları bir araya getiriyor Sezgin Kaymaz. Küçük ve kaderi elinde sandığımız hayvanların aslında bizim kaderimizi belirlediklerini anlatıyor."


"Haruki Murakami’nin macera ve gizem dolu, büyükler için yazılmış masal tadındaki öyküsü Tuhaf Kütüphane üzerine bir inceleme..."



Adalet Çavdar, bir ara Kalem Ajansı'nı ziyaret etmiş. (7)

"Bugün ofisimizde Adalet Çavdar'ı ağırladık. Pek neşeli bir konuşmaydı, o kadar çok konuştuk ki bir sonraki yılbaşı planımızı bile yaptık! :)) @adalet_cavdar @mollaoglunermin #adalet çavdar" Kalem AjansTwitter: @kalemagency






....




Seçil Epik, “Vitrinde Edebiyat” dosyası kapsamında, "Kitabı vitrine taşımak" başlığıyla edebiyat yayınlarında "kitap tanıtım" yazısı yazanlara sorular yöneltmiş. Elif Tanrıyar, Adalet Çavdar, Emek Erez, Ali Bulunmaz, Özge Uysal ve Ece Karaağaç ile konuşmuş. Ayda kaç kitap okuduklarını, neden ve kimin için yazdıklarını, eleştiri ile tanıtım yazısı arasında nasıl farklar gördüklerini sormuş. (8)

Nerelerde ve ne kadar süredir yazdıkları sorusunu cevaplarken Elif Tanrıyar gazetecilik mesleğine 1995 yılında başladığını, 2005 yılında Milliyet Kitap Eki’ne yazmasıyla birlikte edebiyat konusunda yoğunlaştığını söylemiş. Diğer yazarlar çeşitli ortamlarda üç ile on yıl arası sürelerde ve çeşitli yayınlarda yazdıklarını belirtmişler.  Duvar Kitap ve Edebiyat Haber, SabitFikir, Cumhuriyet Kitap, Radikal Kitap ve Peyniraltı Edebiyatı adları geçmiş.

Adalet Çavdar'ın sorulara verdiği yanıtlardan bazıları şöyle:

"Yaklaşık beş yıldır neredeyse 10 ayrı yere kitap, tiyatro tanıtım yazıları ve röportajlar yapıyorum."

"Birkaç unsur var. Benim ilgimi çeken bir konuyu yeni bir biçimde anlatıyor olması, kitabın özellikle bir şekilde duyulmasını istemem. Bir de tabii benim haricimde gelişen durumlar, yazdığım yayınların talep ettiği yazılar ya da yayınevlerinin hakkında yazar mısınız diye rica ettiği ve yazmaya değer gördüğüm kitaplar..." ("Bir kitapla ilgili yazı yazmanızı etkileyen unsurlar neler?")

"Bizim tanıtım yazısı hızlı ve kısa yazılan bir metin. Kitap ve yazar hakkında basın bülteni ve yayınevinin sunduğu tanıtım yazısından bağımsız olarak bilgi vermek için yazıyoruz. Eleştiri ise çok daha farklı bir alan. Yazanın donanımı eleştiri yazımı konusunda oldukça önemli. İyi bir okur olmanın yanı sıra iyi bir hafıza ve yorumlama, kıyaslama gücü de gerektirir eleştiri yazısı yazmak. Her yazılan tanıtımdan daha uzun metinlere eleştiri dememek gerekir. Ayrıca eleştiri metninin temelleri, dayanakları olmalı. Bir olmazı anlatırken nedenini niçinini kötülemeden anlatmaya çaba göstermeli. Tanıtım metinleri sadece bir göz aşinalığı sağlıyor okura ve yazarın biraz daha sosyal medya da görünmesini sağlıyor o kadar." (Kitap tanıtım yazısıyla eleştiri yazısını sizce birbirinden ayıran nedir?")

....


Adalet Çavdar'ın yazdıklarına bakarken, nasıl bir bağlantıyla yöneldiğimi hatırlamıyorum, bir yazıyla karşılaştım. Hasan Turgut “ 'Bir Fotoğrafın Arabı:' Barış Bıçakçı" başlığı altında yazmış. Bir de fotoğraf kullanılmış. (9)

"Bir gizlilik tabakası kaplamıştır Barış Bıçakçı’nın yazarlık konumunu. Her şeyin mutlak bir görünür olma hâliyle damgalandığı bir dönemde bu tabakanın varlığı hiç şüphesiz bir imtiyaz kaynağıdır. Bıçakçı ismi etrafında oluşan çeşitli mitlerin imtiyazın sert duvarında gedikler açma amacı taşıdığı söylenebilir; ancak bunun istenilen sonucu ortaya çıkarmadığı da biliniyor. Edebî ontolojisini kamusal alandan sakınarak sürdüren bir yazar olarak Bıçakçı, sadece metinleri kanalıyla bir söyleşim sistemi kurmayı seçmiş gibidir. Bu tercih giderek yazınsal özgürlüğün yazar dışı çerçevelerle kuşatılması sonucunu getirse de, metne bir tür gizem zerk eder."  

"Walter Benjamin’e göre, deneyim hiçbir zaman stratejik deneyimin siper savaşı, iktisadî deneyimin enflasyon, bedensel deneyimin mekanik savaş, ahlakî deneyimin iktidar sahipleri tarafından boşa çıkarıldığı bu dönemdeki kadar yalanlanmamıştı. Bıçakçı’ya teknoloji tarafından tasallut altına alınmış olan gündelik hayatın herhangi bir mecrasında bir söz üreticisi olarak rastlanılamaması deneyime yüklediği niteliksel değerle yakından ilişkilidir. Okurlar yalnızca kitapları kanalıyla iletişime geçmeyi öneren bir yazınsal varoluşla karşı karşıyadır. Ancak bu öneri dijital tahakküm biçimlerinin hemen her şeyi özdeş ve mekânsal açıdan eşit kılan koşullarında geldiği için teklifin sahibine negatif bir bakış atfeder."

Gördüklerim iki küçük söz, bir soru ve bir yorum getirdi.

Bu yazı elbette ki güzel bir yazı. Düşünen, araştıran, öğrenmek, bilmek isteyen kişilerin izlerini yansıtıyor. Ama Brecht'in söylediği gibi, şöyle ışıkla donatabiliyor mu her yanı? Yoksa sözcüklerin arkasına mı saklıyor gerçeği? Karanlığın yansımalarından kurtulamadan, yalnızca karmaşık bir umutsuzluğu mu yansıtıyor? Bir yaşama sevinci verebiliyor mu, yalnızca ölümü mü anlatıyor? Yoksa "Benim sözüm bilgi ve düşünce üzerinedir, yaşamak senin işindir, kendi ışığını kendin bulmalısın" mı diyor?

Hasan Turgut'un yazısında kullandığı bu fotoğraf çok yalın bir fotoğraf. Yağmurlu bir günde bir pencerenin yanına giden ve elinde bir ışık kayıt aracı olan herkes kendi gördüğünü ölümsüzleştirebilir, buna benzer bir fotoğraf çekebilir. Bu fotoğraf çok karmaşık. Çünkü gerçek silinmiş ve yine orada duruyor. Binalar yoklar ama içlerinde insanlar yaşıyor. Çözümlemesi en zor olanı da su damlaları. Her biri farklı biçimde, boyutta ve tonda. Işığın yansıması hiçbirinde aynı değil. Çözümlemesi en zor olanı, bir büyük iki en küçük atomdan oluşan su molekülü. Çünkü su yaşamdır ve yaşam tümüyle çözümlenebildiği anda yalnızca karanlık ve sessizlik, yalnızca ölüm vardır.

Kitaplar ve kitaplar üzerine yazılanlar yaşamla buluşabiliyor, ona ışık katabiliyor mu? "Sınırlı bir kitleye yazıyoruz ve genelde birbirimizin kitaplarını/ yazılarını okuyoruz, yazıyoruz" diyen Adalet Çavdar'ın yazdıkları daha geniş bir çevreye, sınırların dışına taşan bir çeşitliliğe nasıl ulaşır?

....


Işıldayan sitelerin pırıltılarını görüp anlayanlar onları duyurup yaygınlaştırmanın, koruyup geliştirmenin yeni yollarını bulabilirler mi? Ortak bir akıl geliştirebilirler mi? Işık hızında iletişim kurabilmek, yalnızca anlık verilerin daha çok kişiye daha hızlı ulaşmasını sağlamakla kalmayıp, nitelikli yeni bilgiler oluşmasına ve bunların yaygınlaşmasına da katkıda bulunabilir mi? Birbirini anlayan ve hisseden insanlar, birlikte çalışmanın yeni yollarını bulabilirler mi? "Sanat Dünyası" (10), evrende ışık halkalarıyla büyüyebilecek yeni izlere açılan bir kapı olabilir mi?

"Çıkarlarda değil ilkelerde buluşmanın, öne geçmenin değil paylaşıp birlikte gelişmenin bir yolunu bulabilir, bilimin ve sanatın farkını görebilir, gösterebilir, duyurabilir miyiz?" (11)

....


Adalet Çavdar'ın olmayan bisikletini de bir kitap tanıtım yazısında gördüm. Benimse yalnızca çok küçükken, üç tekerlekli bir bisikletim olmuştu. Bu yüzden bisikletin belki de en büyük değeri olan sessiz özgürlüğü, doğayı sesin ve maddenin çığlıklarıyla kirletmeden daha çok yere daha çabuk gidebilme ve bunu paylaşabilme mutluluğunu yaşayamamıştım.

Adalet Çavdar "Benim hiç bisikletim olmadı" demiş. (12) Sinan Cömert'in "Bin Tanrılı Ülkeye Bisikletle Yolculuk" kitabını tanıtmış. Sinan Cömert, "‘Hayatta dokunduğum şeyleri bir şekilde anlatabilmekti tek derdim" diyormuş, "içinde bisiklet, gezi, doğa, mitoloji ve tarih olan bir kitabı okurla buluştururken satırlar arasında gezinenleri harekete geçirmeyi" istiyormuş.

Şöyleymiş Adalet Çavdar'ın olmayan bisikletiyle yaptığı yolculuğun öyküsü:

"Size garip gelebilir ama benim gerçekten hiç bisikletim olmadı. Bunu yazmamın nedeni hikâyenin trajikliği değil, gerçekten öyle. Biz üç kız kardeş bisiklete binmeyi hiç öğrenmedik, neden bilmem öğrenmek için de hiç çaba sarf etmedik ama yolda olmanın, yolculuk yapmanın her hâlini her daim sevdik."

....


Adalet Çavdar'ın yaşamına bir de muhallebici kedisi girmiş. (13) Bu yeni sayfasındaki "Başlangıç" tıklandığında, eski sayfasının sonu yeniden geliyor, artık olmadığı bildiriliyor.


Oysa biz, "Yazıyoruz, o halde varız. Okumuyoruz, o halde yokuz."

Basılı kitaplara dokunabiliyoruz, elimizle tutabiliyoruz, zamanla değiştiklerini ve yıprandıklarını görebiliyoruz, var olduklarını biliyoruz.

Elektronik kitaplar da gerçekten var mı?


1. Adalet Çavdar’ın önerisiyle beğenerek okuyacağınız 10 kitaplık bir seçki, http://kitapeki.com/adalet-cavdarin-onerisiyle-begenerek-okuyacaginiz-10-kitaplik-bir-secki/, 11 Kasım 2017
2. Mehmet Arat; Kitaplar, Fuarlar, İnsanlar; http://mehmetarat.blogspot.com.tr/2016/12/kitaplar-fuarlar-insanlar.html, 3 Aralık 2016 Cumartesi
3. Adalet Çavdar, Ah o tedirgin hayat yok mu, http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/ah-o-tedirgin-hayat-yok-mu-434830, 11.11.2016
4. Adalet Çavdar, Birbirimizi nefesle beslemeliyiz, http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/birbirimizi-nefesle-beslemek-zorundayiz-434817, 04.11.2016
5. Adalet Çavdar, http://www.sahi.com.tr/en/b/yazar/adalet-cavdar/
6. Adalet Çavdar, http://www.artfulliving.com.tr/yazar/adalet-cavdar-u-10162
7. Instagram photo by kalemagency, www.lakako.com/post/BPM_t01hwhf
8. Seçil Epik, Kitabı vitrine taşımak, t24.com.tr/k24/yazi/kitap-yazisi-sorusturma,1429
9. Hasan Turgut, “Bir Fotoğrafın Arabı:” Barış Bıçakçı, http://t24.com.tr/k24/yazi/baris-bicakci,1427
10. Sanat Dünyası, http://www.facebook.com/groups/232028053547873/
11. Ortak İletişim Grubu: Sanat Dünyası, http://gelendunya.blogspot.com.tr/2017/08/grup-listesi.html
12. Adalet Çavdar, Sinan Cömert'ten 'Bin Tanrılı Ülkeye Bisikletle Yolculuk', http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kitap/877919/Sinan_Comert_ten__Bin_Tanrili_Ulkeye_Bisikletle_Yolculuk_.html, 01.12.2017
13. Adalet Çavdar, http://muhallebicikedisi.wordpress.com/

10 Aralık 2017 Pazar

Orhan Kemal Sempozyumu ve Mazlum Vesek'le Bir Söyleşi


Artık ışık hızında yaşıyoruz ama ışığın güzelliğine yetişebiliyor muyuz bilmiyorum. Nedense güneş yükseldikçe, dünya kendisinin ve güneşin çevresinde döndükçe hava aydınlanacağına bir karanlık kaplıyor her yanı. 21. yüzyıl mucizesinin, 2000'li yılların yeni umutlar getireceğini sanmıştık. Şimdilik yalnızca yeni acılar ve belirsizlikler getirmişe benziyor. Oysa insana ve doğaya, yaşamın tüm biçimlerine ve evrenin sonsuzluğuna gerekli saygıyı gösterecek, birbirimizi anlayıp sevecek olgunluğa çoktan erişmiş olmamız gerekmez miydi?

Yaşamlarımız artık çok hızlı. Durup düşünecek, birbirimizi görecek, yazılanları araştırıp okuyup inceleyecek zamanımız yok. Dünyayla tanıştığım yıllarda kitaplarıyla yaşamımda çok özel bir yer edinmiş Orhan Kemal gibi bir ortak yanımız olmasa, belki Mazlum Vesek'i de hiç tanımamış olurdum.





"Hep iyiliği yazdı ‘Orhan Kemal’ " diyerek hep iyiliği tanıtmaya çalışan Mazlum Vesek, 13 Eylül 2017'de Orhan Kemal'i anlatmış.

"Türk edebiyatının en önemli yazarlarından Orhan Kemal, 15 Eylül 1914’te Ceyhan’da dünyaya geldi. Yazarın zengin yazın dünyasına uzanmak istedik…"






"15 Eylül Türk edebiyatının büyük ustası Orhan Kemal’in 42. ölüm yıldönümü. İlk kitabının yayımlandığı 1949’dan 1970 yılında aramızdan ayrıldığı süreye kadar, roman, öykü, senaryo, eleştiri, röportaj alanlarında eserler veren yazarımızı anıyoruz. Türkiye’de roman-öykü geleneğinin sağlam temellere oturmasında büyük emeği olan ve en önemlisi toplumcu çizgiyi edebiyatımızda kurumsallaştıran Orhan Kemal’i nasıl okumalıyız? Bu makalemizde elden geldiğince bir okuyucunun Orhan Kemal konusunda izlemesi gereken yolu anlattık." (1)

Mazlum Vesek'le konuşarak veya yazarak, düzenli ve sürekli bir söyleşimiz olmadı. Okuduklarımızdan kalan, düşündüklerimize ve yaşadıklarımıza yön veren  bir ortaklık gizli bir iletişimi başlatmış olmalı. 23 Kasım 2016'da Mehmet Arat şöyle yazmış:

"Sanırım kitaplar kadar insanları yakınlaştıran pek az şey bulunur. Radikal Kitap'taki yazınızı görünce size bir 'Merhaba' demek istedim. Orhan Kemal için ne yazılsa azdır diye düşünüyorum. 'Günümüzün Murtaza'larının romanları yazılabiliyor mu, aynı güçte oluyor mu?' diye de aklımdan geçti."

Bir de yorum yapmışım:

"İnternet yaygınlaşmaya başladığında çok daha olumlu gelişmeler başlatacağını, insanları geliştirip birbirine yakınlaştıracağını ummuştum. Şimdilik pek de düşündüğüm gibi gitmiyor. Sanırım iletişim araçlarının daha nitelikli ve etkin kullanılması gerekiyor."

Aynı gün Mazlum Vesek yanıtlamış:

"Günün yorgunluğu içinden böylesi güzel satırları okumak güç verdi bana."

Mazlum Vesek'in Orhan Kemal’in oğlu araştırmacı-yazar Işık Öğütçü’nün kitabı "Orhan Kemal: Sessizlerin Sesi" eline geçince 2014'te yazdığı bir yazı da dikkatimi çekmiş:

"Kitapta meraklı okuru heyecanlandıracak çok özel başka fotoğraflar da var. Orhan Kemal’in romanlarında söz ettiği 'mavi tulumlu' bilinçli ustalarının sürekli uğradığı ve buluşma yeri haline getirdiği Çaycı Nadir de (Bulunmaz) karşımıza çıkıyor. Eskici ve Oğulları romanında bu çay ocağı uzun uzun tarif edilir ve Orhan Kemal’in ustaları da konuşturulur." (2)

Mazlum Vesek kitabın Orhan Kemal’in dostlarının da buluşma yeri olduğunu söylemiş. "Fikret Otyam, Halit Kıvanç, Yaşar Kemal, Ahmed Arif, Leyla Erbil, Sait Faik, Haldun Taner ve daha niceleri siyah beyaz yıllar içinde dostça gülümsüyorlar" demiş.

Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde bu ay, 2015 yılında hayatını kaybeden Fikret Otyam anısına düzenlenen “Bitmeyen Bir Yolculuk: Gide Gide Fikret Otyam’ın Ardından” adıyla bir sergi açılmış, sergide 55 sanatçı fotoğraflarıyla yer almış. (3)

....

3 Aralık 2016'da "Kitaplar, Fuarlar, İnsanlar" başlığı altında yazmışım:

Mazlum Vesek "Murtaza'yı ilk defa 15 yıl önce okudum. Geçen zaman içinde herhalde bir 15 defa okudum" demiş. Ben 15 kez okumadım ve okuduktan sonra kaç 15 yıl geçtiğini bilmiyorum. Mazlum Vesek, "Murtaza zihniyeti ki, doğanın döngüsüne bile karar veren bir zihniyettir" demiş. Sistemin sevimli, yoksul bekçilerinin yaşama daha farklı bakabilmeleri, doğanın tadını çıkarabilmeleri acaba kaç 15 yıl geçmesi gerekir? (4,5)

24 Ocak 2017'de Mazlum Vesek'in "Işık Öğütçü ‘Unutulmuş Öyküler’ ile Orhan Kemal ilgili bilgilerimizi gözden geçirmemizi sağlıyor" ve "Öğütçü’nün, babası Orhan Kemal’e dair bugüne kadar gün yüzüne çıkardığı eserler, edebiyat tarihimizde de dipnot olarak ekleniyor" dediği yazısını (6) okurken "Babalar ve Oğullar" üzerine düşünmüştüm.

Mehmet Raşit ve Işık Öğütçü, Erdal ve Can Öz. Edebiyatta veya yaşamın sonsuz alanlarından birinde buluşup izler bırakan babalar ve oğullar. Mehmet Raşit Öğütçü "yabancı rejimler lehine propaganda ve isyana muharrik" suçundan yargılanmış, 27 Ocak 1939'da beş yıla hüküm giymiş. Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yatmış. Erdal Öz, 12 Mart 1971 müdahalesiyle başlayan ara rejim döneminde siyasal görüşlerinden dolayı üç kez tutuklanmış ama yargılanma sonucunda aklanmış. Yaralısın (1974) adlı romanıyla Orhan Kemal Roman Armağanı'nı kazanmış. Işık Öğütçü’nün, babası Orhan Kemal’e dair bugüne kadar gün yüzüne çıkardığı eserler. (7) Babasının günlüklerini okurken ödediği bedelden söz eden Can Öz. (8) Babalar ve oğullar. Geçmiş ve gelecek. Işığın özü. Umut. İzlenen politikaların ağır baskısını tarih boyunca hissetmiş düşünürler ve sanatçılar. İnsanı ve özgürlüğü savunacak bir politika olabilir, destek görebilir mi? Yoksa artık tek çıkış yolu, "Apolitikliğin Politikası" mıdır? Politiklik artık normalliği ve insanlığı hedef almaya başlıyorsa, tek geçerli politika bu olabilir mi?

Mazlum Vesek, "Işık Öğütçü ‘Unutulmuş Öyküler’ ile Orhan Kemal ilgili bilgilerimizi gözden geçirmemizi sağlıyor", "Kitap, Orhan Kemal’in ilk defa okuyacağımız öykülerine de yer veriyor" demiş. Işık Öğütçü’nün çalışmasında Orhan Kemal'in farklı dergi ve gazetelerde yayınlanan birçok öyküsünün ilk kez okunduğunu, yazarın bu öykülerin bir kısmını ileride gözden geçirerek ‘Baba Evi’ ve ‘Avare Yıllar’ romanlarını ortaya çıkardığını belirtmiş.

....

"Yazdıklarıyla bu topraklarda sürüp giden hayata ayna tutan usta yazar Orhan Kemal, 2017 yılı boyunca, Nilüfer Belediyesi Kütüphane Müdürlüğü’nün düzenlediği söyleşiler, okumalar, dinletiler, atölyeler, yarışmalar ve sergilerde, toplumun tüm kesimleriyle" buluşmuş.  (9).

Nilüfer'de '2017 Yılın Yazarı Orhan Kemal' etkinlikleri kapsamında düzenlenen Öykü Ödülü de sahibini bulmuş. Öykü Ödülü, Türkiye ve yurtdışından büyük ilgi görmüş. Yarışmaya 376 kişi toplam 752 öyküyle başvurmuş. Seçici Kurul’da yer alan Semih Gümüş, Nahit Kayabaşı, Behçet Çelik, Sine Ergün ve Şafak Pala gönderilen öyküleri titizlikle değerlendirmiş. Yapılan değerlendirme sonucunda Ahmet Fenar, işlenmiş bir temayı farklı biçimde ele alışı, etkili anlatımı, gerçekliği kendi doğallığı içinde yansıtması nedeniyle 2017 Yılın Yazarı Orhan Kemal Öykü Ödülü’ne değer görülmüş. (10)

Etkinlikler yazar, sanatçı ve akademisyenlerin katıldığı ‘Sokağın Aynası Orhan Kemal Sempozyumu’ ile sona ermiş olmalı. (11) Yazar ve akademisyen Erendiz Atasü, sempozyumun ilk oturum konuşmacısıymış. “Orhan Kemal: Sosyalist ve Hümanist” adlı oturumda şöyle demiş: “Onun eserlerinde toplumun tüm kesimleri yer almaktadır. Orhan Kemal ele alacağı malzemesini bir sosyalist bakış açısıyla incelerdi. Gerçekliğin sadece resmini çekmekle kalmaz röntgenini de çekip önünüze koyardı. Çok çeşitli karakter ve olaylar yaratmıştır. O eserlerinde gerçekçidir ve acı kitaplar yazmıştır. Onun yapıtlarında belgesel değer vardır. Onu büyük yazar yapan sadece eserleri değil, insan sevgisine sahip olması da vardır.” (12)

....

"Mazlum Vesek'le Bir Orhan Kemal Söyleşisi" dedim, kendim oturup yazdım. Yazarken biraz fazla mı uzatıp dağıtıyorum? Yoksa düşündüklerimi konuşurak yeterince anlatamamanın acısını mı çıkarıyorum? Sözlerimiz ağzımızdan çıktığı anda uçup giderken, yazabildiklerimiz bilgi yığınlarının içine gömülüp kayboluyor. Bu acımasız, hızlı ve gittikçe hızlanan dünyada sesimizin duyulabildiğini hissedersek rahatlıyoruz, küçük bir sevinç yaşayıp güç kazanıyoruz.

Orhan Kemal'in bıraktığı ışıkların dünyaya yayılıp her yanı kaplaması için, kaç mazlumun uğradığı haksızlıkları anlayıp görmesi gerekir? Aydınlık bir gelecek nerede bulunabilir?


1. Mazlum Vesek, Hep iyiliği yazdı ‘Orhan Kemal’, http://www.egetelgraf.com/hep-iyiligi-yazdi-orhan-kemal/,13 Eylül 2017
2. Mazlum Vesek, Siyah beyaz Orhan Kemal’e yakışıyor, http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/siyah-beyaz-orhan-kemale-yakisiyor-409477, 14.11.2014
3. Gide Gide Fikret Otyam’ın Ardından, http://www.cankaya.bel.tr/news/8292/Gide-Gide-Fikret-Otyamin-Ardindan/, 03 Aralık 2017
4. kitaplar-fuarlar-insanlar, http://mehmetarat.blogspot.com.tr/2016/12/kitaplar-fuarlar-insanlar.html
5. Mazlum Vesek, İngilizce konuşan Murtaza, http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/ingilizce-konusan-murtaza-434848
6. Mazlum Vesek, Orhan Kemal ezberimizi bozan öyküler, http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/orhan-kemal-ezberimizi-bozan-oykuler-435050
7. Işık Öğütçü/Mazlum Vesek, Anadolu'nun Görkemli Macerası - Orhan Kemal, Skylife, http://www.orhankemal.org/links3/1115.htm, Nisan 2013
8. Can Öz, Erdal Öz'ün günlüklerini anlatıyor, www.youtube.com/watch?v=NSyg9mezlvg
9. Nilüfer’de 2017 yılının yazarı Orhan Kemal, http://www.nilufer.bel.tr/haber-4238-niluferde_2017_yilinin_yazari_orhan_kemal, 24.01.2017
10.Orhan Kemal Öykü Ödülü’nün sahibi belirlendi, http://www.nilufer.bel.tr/haber-5005-orhan_kemal_oyku_odulunun_sahibi_belirlendi, 27.10.2017
11. Sokağın Aynası Orhan Kemal Sempozyumu yazar ve sanatçıları buluşturacak,
http://www.nilufer.bel.tr/haber-5095-sokagin_aynasi_orhan_kemal_sempozyumu_yazar_ve_sanatcilari_bulusturacak_, 28.11.2017
12. Orhan Kemal bu sempozyumda tüm yönleriyle ele alınıyor, http://www.nilufer.bel.tr/haber-5119-orhan_kemal_bu_sempozyumda_tum_yonleriyle_ele_aliniyor, 09.12.2017




14 Kasım 2017 Salı

e-Devlet ve Işık Hızında Yaşamak

Fransa'da ve ABD'de yaygın bilgi erişim sistemlerinin ilk örneklerinden.
İnternet'le ne zaman tanışmıştık? İki bilgisayarın birbirine bağlanıp bir ağ oluşturduğunu gördüğümüz ilk anda mı, küçük ya da büyük bir kurumda çok sayıda terminalin ya da bilgisayarın bir sunucu üzerinde ortak işlem yaptığına tanık olduğumuzda mı? Yaşamlarımıza web sitesi kavramı girdiğinde, bir siteden diğerine atlayarak dolaşmaya başladığımızda mı? Elektronik posta kullandığımızda mı, anlık haberleşmenin mucizelerine keşfettiğimizde, dünyanın neresinde olursa olsunlar hiç tanımadığımız insanlara anında mesaj gönderip alabildiğimiz zaman mı? Yoksa görüntülü ve sesli anlık iletişimle yeni boyutlara çıkan bir küresel yakınlaşma sürecine girdiğimizde mi?

Türkiye'de bu sürecin yirmi yıldan fazla bir süre önce, sabit telefonlar üzerinden düşük hızla küresel ağa bağlanıldığı dönemde başladığı söylenebilir. Dünyada çok daha gerilere gidebilir. Minitel gibi farklı örnekler bulunabilir. Minitel'in ne olduğuna Wikipedia'dan bakmaya kalkmayın. Türkiye'ye yön verenler her şeyin en doğrusunu bildikleri için dünyanın ne dediğiyle ilgilenmiyorlar. Farklı düşüncelerin araştırılmasını istemiyorlar. Bilgi kaynaklarına erişimi büyük bir tehlike olarak görüp olabildiğince engellemeye çalışıyorlar. Minitel, İnternet'ten önce seksenli yıllarda Fransa'da kullanılmış bir iletişim aracı. Hakkında pek bilgim yok ama  kullanıcıların bir erişim ücreti ödeyerek yirmi iki bine varan veritabanına ve hizmete erişebildiği belirtilmiş. Geçmişteki benzer bir ürün de Teletext Book olabilir. Bugün İnternet'e bağlanarak erişebildiğimiz bilgi kaynaklarının sayısını biliyor musunuz?

Şimdi neredeyiz? Galiba elimizde cep telefonlarıyla, hantal bir öküzün çektiği bir kağnının üzerine oturmuşuz. Düşüncelerimizle her yerdeyiz ama kendimiz bir adım atamıyoruz. Kıpırdayamıyoruz, Bilgi yığınları hızla büyüyor. Doğru ve işe yarar bilgiyi bulmak her geçen gün biraz daha zorlaşıyor. Bir zamanlar kitapları yasaklayan, çıkarlarına aykırı düşünceleri engellemeye ve gizlemeye çalışan yönetimler; gerçeklerin üzerini artık  boş veri yığınlarıyla örtüyorlar. Küreselleşmenin yarattığı en büyük sorun belki de bu. Bilimin ve sanatın önünü açamıyoruz. Teknolojiyi kullanarak günlük yaşamı; insanların sağlıklı yaşayıp gelişerek mutlu olacakları bir şekilde düzenleyemiyoruz, 21. yüzyıla yakışır bir gelecek kuramıyoruz.


Türkiye'nin artık kamu kurumlarına, belediyelere ve hizmetlere açılan bir e-Devlet kapısı var. Buradan kurumlara, yerel yönetimlere ulaşılabiliyor. Örneğin üç büyük kentte neler olduğuna bakılabiliyor.

İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin sayfasından İzmir Kent Portalı bulunabiliyor.


Genç Sahne Müzik Dinletileri programı öğrenilebiliyor.



Bugün (14/11/2017, Salı) Hatay Metro'da Karadeniz Grubu (Oğuz Demirci), yarın (15/11/2017, Çarşamba) Poligon Metro'da Çiğdem Taş, sonraki gün de (16/11/2017, Perşembe) F. Altay Metro'da Gizem Arslan dinletileri varmış.

Sizce de güzelliklere ve bilgiye erişmek artık çok kolay değil mi? Bu yazıyı okuyabiliyorsanız, diğer tüm duyuruları da izleyebilir, dilediğiniz etkinlikliğe katılabilirsiniz. Peki bunca emeğe ve gelişmeye, bilimin, teknolojinin ve sanatın ulaştığı düzeye karşın; dünya niçin hâlâ bu durumda? Elinde kötü amaçla kullanacağı herhangi bir ürün bulunan tek bir kişi, nasıl geçmişin tüm kazanımlarını ve geleceği yok sayabiliyor?

Sağlıklı bir bilgi akışı sağlanırsa, toplumda birikmiş kirler temizlenir, çocuklarımız daha güzel bir dünyada yaşayabilir mi? Işık hızında yaşamak, bu güzelliği getirebilir mi?




21 Haziran 2017 Çarşamba

Ödülsüz Sorular 8-14

Sorular hep aynı. Cümleler ve cevaplar farklı. "Hangi kitabın ilk cümlesidir?" 

Ödülsüz Sorular 8


Hangi kitabın ilk cümlesidir?
"Ada: Kış rüzgarları kendini göstermeye başladığında, adada herkes kendisini bekleyen soğuk aylara hazırlanmanın telaşına düşer."


İpuçları:
i. Kitapta, ulaşılabilen her kaynaktan yararlanarak öykü tarihinden özgün sesler yansıtılmıştır.
ii. Geniş bir zaman aralığında yazmış öykücülerden bir ekip çalışmasıyla başlıklar seçilmiş, bunlarla ilgili küçük yazılar yazılmıştır.
iii. Konu başlıklarına göre bir tür sözlük gibi düzenlenen kitabın editörü sunuş yazısında, ortaokuldayken okuyup çok etkilendiği ve kitaba adını veren Sait Faik öyküsünden söz etmiştir.



Ödülsüz Sorular 9


Hangi kitabın ilk cümlesidir?
“Muz ağacının dalları yüzüne vuruyor ve keçeleşmiş sarmaşığın dalları etini yırtıyordu.

İpuçları:
İ. Arka kapakta yazarın bir yandan toplumcu yazarların izlerini sürdüğü, ama Latin Amerika'da oluşan büyülü gerçekçiliğe de kapılarını açtığı belirtilmektedir.
ii. Aynı zamanda editör ve politikacı olan yazar, 1980 Venezuela doğumludur.
iii. Kitabın ilk bölümünde İşgal başlıklı uzun bir öykü yer almaktadır. İkinci bölüm kısa, üçüncü bölüm çok kısa öykülerden oluşmaktadır.



Ödülsüz Sorular 10

Hangi kitabın ilk cümlesidir? 
"Söyleyin herkese

En güzel türküleri
çağıracağım bugün
dostlarım için."

İpuçları:
i. Yazarın, çağdaşları Alkaios ve Arkhilokos gibi okurlarına kolayca ulaşabilmiş bir şair olduğu bilinir. 
ii. İÖ 610-580 yılları arasında yaşadığı sanılan şairin yaşamıyla ilgili bilgiler kesin değildir.
iii. Lesbos'un Mitilini şehrinde doğan bu ufak tefek esmer kadın, söylentilere göre bir kız okulunun yöneticiliğini yapmış ve bu okulda aşk tanrıçası Aphrodite inancının ilkelerini evlenme çağına gelen kızlara öğretmiştir.



Ödülsüz Sorular 11

Hangi kitabın ilk cümlesidir?
"Meryem harami sözcüğünü ilk duyduğunda, beş yaşındaydı."   

İpuçları:
i. Kitabın arka kapağında "Nereye giderseniz gidin, ülkeniz peşinizden gelir" denmektedir.
ii. Yaşamı Meryem'le kesişen Leyla, babasının Taliban işe koyulunca yaşananları görmediğine sevinir.
iii. Uçurtma Avcısı adlı kitabıyla tanınan yazar, 31 Ocak 2007 tarihinde yazdığı sonsözde, önceki yıl Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nde çalışma ayrıcalığına eriştiğinden söz ederek sığınmacıların olumsuz koşulları hakkında www.UNrefugees.org sitesinden bilgi alınabileceğini belirtir.



Ödülsüz Sorular 12

Hangi kitabın girişinin ve ilk bölümünün ilk cümleleridir?

"16 Ağustos 1968'de Vallet diye bir rahip tarafından kaleme alınmış bir kitap geçti elime: Melk'li Dom Adso'nun, Dom J. Mabillon'un baskısından Fransızca'ya çevrilmiş elyazması (Pressses de L'abbaye de la Source, Paris, 1842)."

"Başlangıçta Söz vardı ve Söz Tanrı katındaydı ve Söz Tanrı'ydı."

İpuçları:
i. Kitabın arka kapağında yazarın semiolog, tarihçi, filozof, estetikçi, Ortaçağ uzmanı ve James Joyce üzerine derin araştırmalar yapmış biri olduğu belirtiliyor.
ii. Çevirmen Şadan Karadeniz yazısında kitabın "yalnızca Sherlock Holmes'lar, Komiser Maigret'lerle boy ölçüşen, giderek onları aşan üstün zekâ ürünü bir polisiye öykü olarak değil, insanlık tarihinin önemli bir kesitinde yer alan düşünsel çatışmaların sunuluşu, yazarın kendi sözcükleriyle, 'kitaplardan söz eden bir kitap' olarak" ilgi çekmesini umduğunu belirtiyor.
iii. Filmi de çekilen ve ilk kez 1980'de İtalya'da yayımlanmış kitabın yazarının bu romanıyla dünyanın dört bir yanında ünlendiği belirtiliyor.



Ödülsüz Sorular 13

Hangi kitabın girişinin ve ilk bölümünün ilk cümleleridir?  

"15 yıl önce bu kitap hakkında ilk çalışmalara başladığımda zaman zaman tereddütlere kapılmıştım."

"Yaşamımın bir bölümü daha kapandı."

İpuçları:
i. Kitabın arka kapağında yazarın "Filmsel görüntünün oluşturulması, filmde zaman, ritm ve kurgu, senaryo, kamera, oyunculuk ve müziğin rolü konusunda özgün görüşlerini dile" getirdiği belirtiliyor.
ii. "Sanat: İdeale Duyulan Özlem" başlıklı ikinci bölümde yazar, "Sanat niçin vardır? Sanata kim ihtiyaç duyar?" gibi sorular sorduktan sonra sanat anlayışını açıklıyor.
iii. "Nostalghia'nın Ardından" başlıklı sekizinci bölüme yazar, "İlk defa ülkemde çekmediğim bir filmi de nihayet tamamlamış bulunmaktayım" diyerek başlıyor.



Ödülsüz Sorular 14

Hangi kitabın ilk cümlesidir?

"Ünlü ozan John Keats (1795–1821), en güzel şiirlerinden birinde, yurttaşı George Chapman’ın on altıncı yüzyıl sonunda yapmış olduğu bir Homeros çevirisini ilk kez okumanın coşkusunu dile getirir."

İpuçları:
i. Yazarı, nesnel bilgi içerikli metinleri değerlendirmek için kullanılabilen yeterlilik kavramının, sanat metinlerinin çevirisinde sağlıklı bir ölçüt olamayacağı düşüncesindedir.
ii. Yazarı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunudur. 1958'den sonra Varlık, Yeni Dergi, Türk Dili, Yeni Ufuklar, Çağdaş Eleştiri gibi dergilerde inceleme yazıları ve çeviriler yayımlamıştır. Özgün olmanın ve yeni olmanın sanat metninin varlığının temeli olduğunu belirtir.
iii. Başlıca yapıtları arasında "Edebiyatta Ada" ve "Okuma Uğraşı" adlı iki kitabı da bulunmaktadır.

25 Şubat 2017 Cumartesi

Hayatlarımız nasıl değişir?




Adnan Özer, bir sevme sözlüğü tanıtmış:
 Atilla Birkiye, ‘Sabahattin Ali’nin Yapıtlarını Sevme Sözlüğü’nde yıllar içinde yaptığı okumalarla bir duyarlılık alanını uzmanlık kertesine getirmiş, sevdiği yazarın yapıtları üzerine analiz çalışmalarıyla birlikte esaslı bir deneme yapıtı kaleme almış.


 
Eray Aytimur, Muammer Ketencoğlu ile Türkiye’de daha önce çok az seslendirilmiş veya hiç seslendirilmemiş 23 türküden oluşan ‘Sandığımdan Rumeli Türküleri’ albümünü konuşmuş:
Sabah uyanıyorsunuz bir vuruşta 100 kişinin öldüğünü duyuyorsunuz, ardından kalkıp stüdyoya gidiyorsunuz. Çalın çalabilirseniz. Ama hep dediğim gibi “Müzikle barış kardeştir”. Hep susmamamız ve işimizi yapmamız gerektiğine inandım, koşullar ne olursa olsun.


İhsan Yılmaz,  98 kişilik kadrosuyla Hong Kong'a uçan Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası (BİFO) hakkında yazıp "Bay Çello turnede" demiş.

Gamze Erengönül
Yiğit Karataş
Mehmet Göktuğ Yaman, Gamze Erengönül ve Yiğit Karataş ile müzik yolculuklarını, hayallerini ve hedeflerini konuşmuş.


Özgür Polat, Richard Koch'un "80/20 Kuralı" hakkında yazmış. Hayatlarımız Pareto analiziyle değişebilir mi gerçekten? Nasıl değişir? Sessiz ve uzak kalarak değişebilir mi? Yoksa ancak yaşayarak, dinleyerek, okuyarak, konuşarak, yazarak "Hayır!" demeyi de öğrenerek, gerektiğinde "Hayır!" diyecek cesareti bularak mı değişir? "80/20 Kuralı" bir gün "20/80 Kuralı" olur mu? Ya da daha iyisi, "%100 Kuralı" olup küçük büyük her parçanın uyumlu bir bütünde buluşmasını sağlayabilir mi? Işık hızında yaşamak bize bu mutluluğu getirebilir mi? Olabilir mi? Nasıl?

18 Şubat 2017 Cumartesi

Kitaptan Sanata

27 Ocak 2017, Yıl:15, Sayı: 828, Radikal Kitap'ın son sayısı; 3 Şubat 2017, Yıl: 1, Sayı: 1, Hürriyet KitapSanat'ın ilk sayısı.

Galiba artık kabul etmeliyim ki, insan ne kadar çabalarsa çabalasın, ışık hızının bile aşılabileceğini öne sürsün, ışıktan düşecek notlara bile yetişmek olanaksız. Teknolojinin ve iletişimin tüm mucizelerine karşın, yaşadıklarımızla görebildiklerimiz, anlayabildiklerimizle hatırlayabildiklerimiz, bildiklerimizle paylaşabildiklerimiz arasındaki uçurum sürekli büyüyor. Tasarlayıp planladıklarımızın yüzde birini gerçekleştirebilirsek mutluluktan uçuyor, hedeflerimizi on kat büyütüyoruz.

Yola Radikal bir adla çıkmış gazete yolculuğunu tamamlayıp geriye bir kitap eki bıraktığında, radikal bir gelecek önerisi yapmıştım.

Gazetesi kalmayan bir kitap eki ne kadar yaşayabilirdi? Normal yaşamın artık radikal bulunduğu 2017 yılında, Radikal Gazetesi deneyiminin adı, kitap ekinden de silinmiş. Kitap'a, Sanat eklenmiş. Artık Hürriyet KitapSanat var. Radikalliğe artık gerek kalmamasını, yaşamın normalleşmesini, Hürriyet KitapSanat'ın özgürlüklerin korunduğu bir Türkiye'de, yalnız kitaba ve edebiyata değil, sanatın tüm alanlarının iyi örneklerinin çeşitliliğine yer vererek gelişmesini ummaktan başka ne yapabiliriz? Kitaplar, sanat, bunların güncel bir pencereden geniş kesimlere ulaşmasını sağlayan gazete ekleri, aslında çok önemli bir işlevi üstlenmiyorlar mı?

....



 İhsan Yılmaz, "Yazarın resmini çizmektense ruhunu yakalamaya çalıştım" diyen,  73 edebiyatçıyı Yazarların Yüzünden'de buluşturan, son üç beş ayda John Berger'le yeni bir kitap için görüştüklerini söyleyen Selçuk Demirel'le görüşmüş.

....



"Büyük Edebiyat Jürisi, bir "edebiyatımızın yeni kuşağı" seçimi yapmış. Ebru Ojen, Ömür İklim Demir, Gülfem Pamuk, Orçun Ünal, Gamze Arslan, Banu Özyürek,





 Güney Ulutaş, Eyüp Aygün Tayşir, Deniz Gezgin, Oylum Yılmaz adları geçmiş.

....






Güldehan Aysan, "İçinize işleyecek ses: Hindi Zahra" demiş.

....

Radikal Kitap ve Cumhuriyet Kitap eklerinden yansıyan bazı ışık notları da şöyle:


İpek Özbey, Zülfü Livaneli'nin Huzursuzluk'u; İhsan Yılmaz, Hamdi Koç'un Yalnız Kaldınız Peyami Bey'i hakkında yazmış.

Tunca Arslan, Yılmaz Güney'in "Edebiyatı boynu bükük kalmadı" demiş.

Radikal Kitap kapağına 2016'nın 100 kitabını koymuş.


Cumhuriyet Kitap kapağında elli yıl, Selim İleri ve Ayşe Sarısayın yer almış.

Jason Goodwin "Bir bakıma ben İstanbul'la evlendim" demiş.

Şebnem İşigüzel "Bu zamanı tanıksız bırakmak olmazdı" demiş.

Erendiz Atasü "Devrimler olmasaydı insanlık sefaletten kurtulamazdı" demiş.


Joseph Frank’ın ‘Dostoyevski/Çağının Bir Yazarı’ kitabını çeviren Ülker İnce, "Dostoyevski kitabı kök söktürdü bana" demiş.

....

Yönümüzü kitaplarla mı buluruz? Tek bir kitaba takılıp kalırsak gelişme durur, geleceğimiz kararır mı? Bütün kitaplara yetişmeye çalışırsak, hiçbirine ulaşamaz, büyük bir düşünce selinin altında ezilir, yaşamdan ve insanlardan kopar, boğulur muyuz?